Kutlu iklimden hatıralar

Seferlerin en hayırlısı ve hatırlısı olan hac ve umre yolculuğunun insana kazandırdığı en önemli özellik ve güzelliklerinden biri de o kutlu yolun mutlu yolcularına ömür boyu anlatacağı hatıralar yaşatmasıdır. Hac ve Umre dönüşü başlayan hatıralı hasbihaller, son nefese kadar dilden dile, gönülden gönüle tekrar tekrar anlatılır. İnsan bazen birkaç saat önce yediği yemeği bile unutur da o mukaddes mekânlarda geçirdiği zamanın bir anını bile unutmaz. Kırk sene önce, hacca ya da umreye gitmiş bir kardeşimize "şu mübarek seferini bir anlat da dinmeyelim" deseniz, size o kutlu seferini en ince bir detayı bile atlamadan anlatacaktır. HATIRALAR HAZİNESİ Hac ve Umre ibadetlerine hatırat zâviyesinden baktığımızda bu ibadetlerin hacılar ve umrecilerin hayatlarında zengin bir hatırat hazinesine dönüştüğünü müşâhade ederiz. O kutlu sefere çıkan her yolcunun hikâyesi, son derece kıymetli, hatıraları ise fevkalâde değerlidir. Sözün tam burasında şu soruyu sormak gerekiyor: "Biz bu hazinenin neresindeyiz, ne kadar istifâde edebiliyoruz" BİR TEKLİF Doğrudan ve dolaylı olarak hac ve umre hizmetlerinin içinde olan kurum, kuruluş ve şirketlere bir teklifim var. Her yıl hacca ve umreye giden herkesin unutamadığı hatıralar kayda alınıp, aralarından bir seçki yapılıp, her yıl ya da birkaç yılda bir yayınlansa ne kadar faydalı ve verimli bir çalışma olur öyle değil mi! OKUDUĞUNUZ YAZI BİR HASBİHALLER HASILASIDIR Sonsuz kerem sahibi olan Rabbimin lütuf ve ihsanıyla o kutlu yolculuğun mutlu yolcuları arasına bende dahil oldum. İslâm'ın doğduğu ve yükseldiği mübarek diyarlarda tarifsiz güzelliklerle dolu on beş gün geçirdim. Umre dönüşünde evime adeta ziyaretçi yağdı. Gönül dostlarıyla gerçekleştirdiğimiz doyumsuz hasbihaller, günlerce devam etti. Aradan iki ay geçti hamdolsun hâla gelip gidenlerimiz eksik değil. İşte bu hasbihallerde öyle hatıralar anlatıldı ki, onlar üzerine bir kitap yazılsa sezadır. İşte okumakta olduğunuz bu yazı kutsal iklimde yaşanan hatıralar, deryasından sadece birkaç katreden mürekkeptir. HU DÖNÜŞÜ Değerli dostum Nurettin Kayan anlatıyor: Mali durumu iyi olan bir arkadaşım dine, diyanete hayli mesafeli olan anne babasına hayatlarının en büyük süprizini yapar. Onlara hissettirmeden titizlikle bütün işlemleri gerçekleştirir ve beklenen gün gelir ve hacca giderler. Anne baba giderken hayli şaşkın ve öfkelidir. Kutlu yolculuğun ilk günlerinde çocuklarına epey sıkıntı yaşatırlar. Daha sonra hac ibadeti onları öyle etkiler, öyle değiştirir ki bu değişime kendileri bile inanamaz. Öfkeyle geldikleri mukaddes topraklardan hidayet ve istikâmetle dönerler. O TAŞLARIN DİLİ OLSAYDI Sevgili dostum Bayram Akçay anlatıyor: Ailece çıktığımız bir mübarek seferde Uhud Şehitliği'ni ziyaret halindeyiz. Ziyaretimiz esnasında bir yakınım çantasına Uhud Dağı'ndan biraz taş toprak katıyor. Bunu gören rehberimiz öyle bir ikna dili kullandı ki, asla unutamam. Çantasına taş toplayan yakınımın yanına gelen rehberimiz dedi ki: "Teyzeciğim sen Uhud Dağı'nı çok sevdiğin için taşından toprağından götürmek istiyorsun. Bu çok güzel bir duygu. Hiç şöyle düşündün mü Acaba o taşın toprağın dili olsaydı da "Bizi Uhudumuzdan şehitlerimizden koparıp nereye götürüyorsun" deseydiler yine götürür müydün Bunun üzerine duygulanarak rehberimize hak veren yakınım "doğru söylüyorsun hocam" diyerek çantasındaki taşı toprağı Uhud'a geri bıraktı. İSTANBUL'DA DUA ETTİ, KA'BE'DE ISLANDI Mekke'de bulunduğum bir günün sakin bir ikindi vaktinde otelimizin yemekhanesinde hatıralarımı yazıyorum. Tam o esnada selam verip yanıma oturan Adıyamanlı umre arkadaşlarımdan Mustafa Yatık ağabey, "Hocam defterine beni de yaz." dedikten sonra yazılmasını istediği hatırayı sevinç ve heyecanla şöyle anlattı: "Hocam İstanbul'da şöyle bir dua etmiştim, Ya Rabbi! Bana