Türkiye'de muhafazakârlık ve kısır tartışmalar

Son günlerde kamuoyunda geçmişin laik-dindar tartışmasını hatırlatan siyasi tartışmaların sıklıkla görünür hale gelmesi, Türkiye'nin tarihi gerçekliklerinin bir kez daha anımsanmasına imkân sunmasıyla önemli görülmektedir. Bahsedilen bu tarihi gerçeklerin özünde, horoz döğüşüyle Türkiye'nin anlamsız bir tartışmaya itilmesi ve bu sayede Türkiye'nin gelişmesini, kendi ayakları üzerinde durmasını istemeyen ırkçı emperyalistlerin kontrolü altında tutulması yatmaktadır. Bu yapılırken ise toplumsal kesimler yaşam tarzı üzerinden birbirlerine düşman edilmektedir. Mağdur olan bizatihi kendileri olsa dahi kitlelerin bu tuzağa başından beri düşmesi ve sanki kendi fikirleriymiş gibi sahiplenmeleri ise en önemli handikap durumundadır. Esasında farkında olunduğu halde tuzağa düşülmesi, ırkçı emperyalistlerin kurduğu fasit daireden kaynaklanmaktadır. Yaşam tarzı sorgulanan kesimler iktidar fırsatı kendilerine geldiğinde eski günlere dönmemek adına aynısını yapmaya kendilerini mecbur hissetmektedirler. pushfn('ads'); Ve bu durum bir kısır döngü halinde sürüp gitmektedir. Türkiye'nin siyasi tarihini anlamada sağ-sol ayrımı gibi ideolojik bölünmelere ya da ekonomik sorunlara yoğunlaşmanın yetersiz kalması da buradan kaynaklanmaktadır. Zira esasında var olan siyasal ayrışma ideolojik kamplaşmadan ziyade yaşam tarzı farklılıklarına dayanmaktadır. Semboller üzerinden yürütülen bu ayrışma, özellikle seçim dönemlerinde ısınan siyasi ortamda çok daha belirgin hale gelmektedir. Yöneticilerin ne yaptığından ziyade kendisine ne denli benzediğine yoğunlaşmak çoğunluğun tercih ettiği bir durumdur. Seçim süreçlerinde birbirlerine olmadık hakaretler eden akrabaların, kardeşlerin, arkadaşların seçimin ardından hararetin düşmesiyle eski günlere dönmesi ve fakat bir sonraki seçim döneminde yine aynı davranışı sergilemesi çoğunluğun malumudur. Türkiye'de çok partili yaşama damgasını vuran ana ayrışma, Batı'da var olan sınıf ayrımı yerine yöneten-yönetilen ilişkisi bağlamında merkez- çevre ilişkisi üzerinden anlaşılır hale gelmektedir. Merkez; kendisini kurucu olmalarından ötürü sahip olduğu statü üzerinden konumlandıran askeri ve sivil bürokrasiyi tanımlarken, çevre ise; geriye kalan toplum kesimlerini ve sahip oldukları inanç ve değerleri içermektedir. pushfn('ads'); Türkiye'nin kuruluş sürecinde yürütülen ulus ve vatandaş oluşturma kurgusu merkezin iktidarını kurması ve bunu da çevreye karşı kollama çabası olarak yansımıştır. Bu ise merkez ile çevre arasında gerilim alanlarını oluşturmuştur. Dolayısıyla ayrışmanın özünde ekonomik, siyasi, kültürel alanlarda merkez-çevre arasındaki bu iktidar mücadelesi yatmaktadır. Bu mücadele tahmin edildiği üzere günlük siyasette yaşam tarzı farklılıkları üzerinden sembolleştirilmektedir. Bu noktada Türkiye'de son dönemde daha fazla gündeme gelen muhafazakârlık tartışmalarına da değinmek yararlı olacaktır. Türkiye'de iki tür muhafazakârlığın var olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bunlardan ilki siyasal muhafazakârlıktır. Siyasal muhafazakârlık mevcudun korunması bakımından statükoculuğu ifade eder. Değişimin karşısında yer almayı içerir. Mevcut sistemin, diğer bir ifadeyle müesses nizamın, bekasını-devamlılığını önemser. Bu anlamda Türkiye'de siyasal muhafazakâr