Meşruiyeti sefaret koridorlarında arayanlar

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın İngiliz elçisi ile yediği akşam yemeği, Türkiye'de siyasete ve elbette iktidar mücadelesine dair gerçeklerin bir kez daha görülmesinde turnusol kâğıdı gibi bir işlev gördü. Ne ilginç ve hazindir ki, İngiliz elçisiyle yenen bu yemeği neredeyse hiçbir siyasetçi sorun haline getirmedi. Getirenlere de kulak verilmedi! Hatta bir de üstüne tartışmalar rakı-balık muhabbetine çevrildi. Sanki rakı içilmese sorun ortadan kalkmış olacaktı! Peki sorun nedir, İngiliz elçisiyle görüşmek bir sorun mudur Sorun; bir siyasetçinin başka bir ülkenin temsilcisiyle görüşme yapması değildir! Elbette siyasetin içinde yer alan isimler kendileriyle görüşmek isteyen kişi ya da kurumlarla görüşebilirler. Önemli olan, bu görüşmelerde ne konuşulduğudur! Görüşmelerde nasıl bir tavır takınıldığıdır. pushfn('ads'); O halde İngiliz elçisiyle yemeği sorunlu ya da en azından şüpheli haline getiren başka hususlar var demektir! Ankara'da siyaseti yakından takip eden herkes iyi biliyor ki; son bir yıla yakın zamandır sefaret temsilcilerin, elçilerin, misyon şeflerinin her zamankinden daha fazla bir yoğunluğun içerisinde olduğu kulaktan kulağa dolaşıyor. Sayın İmamoğlu ve Sayın Akşener ile yapılan görüşmeler kamuoyuna yansıyan ve gündeme gelenlerden olsa da son zamanlarda neredeyse görüşülmeyen siyasi parti ve politik ismin olmadığı iddia ediliyor. Bu görüşmelere taraflarca gösterilen ilginin temelinde ise gerek iktidar kanadında gerekse muhalefet kanadında adı konulmayan bir kabul var denebilir. Zira AKP'nin 20 yıllık iktidarının en zayıf günlerini yaşadığı şu günlerde siyasetin yeniden formatlandığı hususu herkesin mutabık kaldığı bir konu. Daha açık ifade etmek gerekirse, AKP'nin yolun sonuna geldiği ve muhakkak iktidardan düşeceği yönünde bir kabul bulunuyor. Atina'da geçtiğimiz Ekim ayında İngiliz elçisinin katılımıyla yapıldığı iddia edilen toplantıda da bu kapsamda muhtemel gelişmelerin ele alınmasını bir kenara not etmek gerekiyor. pushfn('ads'); O halde AKP'nin yerine kimin geleceği ile ilgili olarak siyasi partilerde arka kapı diplomasisi girişimleri hız kazanmışa benziyor. "Onu alma beni al" kabilinden bir rol kapma yarışından söz ediyoruz ne yazık ki! "İyi ama hani nerede demokrasi, halk iradesi, seçimler, sandıkla gelen sandıkla gider vs." dediğinizi duyar gibiyim. Evet doğrudur, siyasi partiler meşruiyetini halktan almalıdır. Ama ne yazık ki bu, sadece görüntüde kalan bir nitelik arz ediyor. Unutulmamalıdır ki, son yarım asırlık siyasi tarihimizde siyaseten meşruiyetini gerçek anlamda halk desteğine yaslayan tek lider Prof. Dr. Necmettin Erbakan'dır. Bu yüzdendir ki, Erbakan Hoca, 42 yıllık siyasi hayatında yalnızca 11 ay başbakanlık yapabilmiştir. Başbakan olduğunda kendisini ziyaret gelen Amerikan elçisinin