Vicdanın körelmesi

Türkiye'de epeyce bir dönemdir gerçek manada toplumsal vicdanı içinde hisseden entelektüele, düşünce üreten adama rastlamak zorlaşıyor. Bu kanaatimin en önemli sebebi yaşanan tartışmaların çoğunun günlük politikalar üzerinden yapılıyor olması. İdeolojik, felsefi, edebi tartışmaların yerini günlük siyasi polemikler almaya başladı. Öyle "derin düşünce"lere, sistematik düşünme biçimlerine kimsenin itibarı yok.Aslında sorun biraz da burada başlıyor. İnsanların derdi yalnızca "itibarlı" olmak.İşin acıklı tarafı, en çok ses çıkaranlar "en muteber" saflarda. Sosyal medyada, muhtelif "muteber" gazete ve televizyonlarda boy göstermek bu itibar için yeterli olabiliyor. Bir kitabınızın alışveriş merkezlerinde yüzbinler satmış olması itibar için kâfi olabiliyor. Bu kitap üzerine tartışanların edebiyat çevrelerinden olup olmadığı da mühim değil. Herhangi bir açık oturumda "Körler sağırlar birbirini ağırlar" şeklinde geçen, eş dost tarafından tanıtımı yapılan bir bestseller kitabınızın olması yeterli. Onun içinde ne yazdığını da aslında kimse tartışmaz. Toplumun büyük dertlerini, büyük umutlarını ve büyük umutsuzluklarını kaleme alan yazılar yazılmıyor. Politik bir şartlanmıştık insanların düşünce ufkunun önünde hep.Şimdi iktidar odaklı bir değişim yaşanıyor. Çok geriye gitmeye gerek yok; şimdi matbuat aleminde 80'li yıllarda yazılan çizilen şeylerin yanına bile uğrayamayacak sığlıkta yazılar çıkmasının sebebi belki de bu iktidar odaklı değişim. "Topluma artık iddialı sözler söylemeye ve toplumun vicdanı olmaya gerek yok; çünkü iktidar