Türkiye'de sanat hak ettiği yere geliyor, peki siyasiler nerede

18. Contemporary İstanbul Sanat Fuarı, Haliç Tersanesi'nde kapılarını açtı. 22 değişik ülkeden 67 çağdaş sanat galerisi, dört inisiyatif ve dört sanat kurumunun katıldığı fuar yine yoğun ilgi görüyor.

İngiliz gazeteci ve sanat insanı John Payne açılış yemeğinde sohbet ederken şu cümleyi kullandı: "Burada gördüklerimiz şu anda Paris'te veya Londra'daki etkinliklerin çok önünde!" Tabii ki bunu duymak insanın hoşuna gidiyor. Yine de bu fuarı yıllardır başarıyla taşıyan Ali Güreli'ye naçizane, giriş bilet fiyatlarını biraz indirmesini tavsiye edeceğim, tabii ki karar kendisinin. Yarının en başarılı ve en büyük sanat koleksiyoneri olacak bir gencin bugün cebinde bu kadar para olmayabilir. Şimdiden onları kazanmak lazım.

Fuar için "Çağdaş Sanatının Büyük Dönüşümü" başlıklı bir panel tasarladım. Aynı zamanda moderatör olarak katıldığım panelde, deneyimli galerici Sevil Binat, sanat tarihi, felsefe, siyaset ve sosyolojiyi uluslararası planda en iyi harmanlayan isim olan Hasan Bülent Kahraman ve yine yaptığı ulusal ve uluslararası çağdaş sanat koleksiyonuyla Elgiz Müzesi'ni kuran, Türkiye'nin en önemli koleksiyonerlerinden Can Elgiz, diğer konuşmacılardı.

Panelde yansıttığımız, Türkiye'den ve dünyanın her yerinden on binlerce kişinin ilgilendiği bu ortam son 40 yılda adım adım nasıl oluştu Tüm süregelen dertlere rağmen bu ilerlemenin gerçekleşmesinin tek gerekçesi sanatçı ve sanatseverlerin ortak çabası!

NASIL BİR GEÇMİŞTEN GELİYORUZ

Bunu algılayabilmek için öncelikle size 40-45 yıl öncesinin sanat ortamını kısaca anlatmam lazım. Üç-dört sanat kurumu vardı. 1975'te kapılarını açan Galeri Baraz'dan yıllar önce 1950-55 arasında Maya Sanat Galerisi açılmıştı. Adalet Cimcoz ve Sabahattin Eyüboğlu'nun ortak girişimiydi. Maalesef yazar Orhan Veli, projenin fikir babası gibi olmasına rağmen galeriyi göremeden vefat etti. Birçok önemli sanatçımız ilk sergilerini burada açtılar: Ömer Uluç, Ali Teoman Germaner, Kuzgun Acar, Nedim Günsür gibi...

Sonra adım adım irili ufaklı dönüşümler, devrimler ve hamleler dizisi geldi.

Baraz Galerisi'ni takip eden Nev, Urart, Ankara'da Siyah Beyaz gibi galeriler sanatın yaygınlaşmasına katkıda bulundular. AKM'de açılan dev bireysel sergiler arasında benimkiler de 80'ler ve 90'larda yer aldı. 1980'lerin başlarından itibaren yapılan Öncü Türk Sanatından Bir Kesit, Günümüz Sanatçıları gibi deneysel sanat eserlerini ve kavramsal yapıtları sergileyen buluşmalar, 1987'de Birinci İstanbul Bienali'nin organize ettiği uluslararası sergiler, 1989'da kurduğumuz UNESCO bağlantılı Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği'nin (UPSD) 1991'de açtığı ilk sanat fuarı, 2000'lerin başından itibaren açılan müzeler ve sanat merkezleri İstanbul sanat ortamının giderek hızlanmasına vesile oldular. 2005'ten itibaren açılan ve giderek daha yüksek bir kalitede uluslararası bir görünüm kazanan Contemporary İstanbul kitleleri en geniş şekilde sanatla buluşturan ortamı yarattı. Aynı şekilde Ankara Sanat Fuarı, dokuz yıldır başkentte aynı görevi üstleniyor.

Koleksiyonerlerin olaya çok çekingen ve usulca yaklaştıkları bu ortamlarda çağdaş sanatı alınabilir bir eser olarak kabul etmeleri çok zaman aldı. Daha sonra ortam geliştikçe, galericilik işinin dışarıdan çok kolay ve hızlı para kazanılan bir alan olarak görülmesi, belki biraz hızla açılıp kapanan galerilerin de transit geçişler yapmalarına neden oldu.