İzdiham'dan tenhalara Bülent Parlak

Şair Bülent Parlak'ın ani vefatı, bu dünya ile öte dünya arasında bir 'an'lık mesafenin olduğu gerçeğiyle bir kez daha yüzleştiriyor insanı. Ölümün ne kadar uzak olduğunu düşünürsek düşünelim, bu gerçek değişmiyor.Bu kaçıncı 'erken' ölüm...Bülent Parlak ile bir mesaimiz olmasa da çıkardığı 'İzdiham' dergisinden tanıyordum onu.Sıra dışı bir akıl ve şairane duyarlılıkla, protest bir yaklaşımla hayatı karşılayanlardandı Bülent... Oğuz Atay'ın romanındaki gibi tutunamayanlardan, bu yalan dünyaya tutunup kalmak istemeyenlerdendi. Hayatı sessiz, tenha ve derinden yaşamasına rağmen 'ani ve benzersiz cümlelerledizelerle' birden karşınıza dikilen, kendini hatırlatan, alışkanlıklarımıza, kabullerimize, konforumuza başkaldıran bir duruşu vardı.İzdiham Dergisi'ne ara ara bakar, küçük tanıtımlarla yazılarımda bahsederdim; bu bahislere kıymet verip arardı, konuşurduk.İzdiham'ın sayfalarını ne zaman çevirsem 'ne artist dergi' diyesim gelirdi.Yarası, derdi olanların dergisiydi İzdiham. Bu 'yara'nın elbette düşünceyle, kendini ifade biçimiyle, eleştirel yaklaşımla, modern dünyaya karşı hesap soruşla ilgisi vardı.Nitekim, İzdiham'ın bir kapağında (35. sayı) şu cümleyle karşılaşırdınız: İnsanlık aranıyor! Ölü ya da diri!Muhtevasıyla sıra dışı bir dergi olan İzdiham, özellikle genç kitle tarafından çok seviliyordu, çünkü 'duruş sahibi' bir insanın süzgecinden geçtiğini belli eden bir dergiydi.Yalnızca muhtevası mı, kimi zaman insanı sarsan, eleştiride,