Cesur ve yenilikçi

Geçen yılın (2021) son ayında düzenlenen 10. Uluslararası Malatya Film Festivali'nin en sıra dışı filmlerinden biriydi.Tarzından ötürü en beğenmeyeceğini düşündüğüm yönetmen ve sinema yazarlarından bile (film çıkışında) övgü dolu sözler duydum 'İçimdeki Kahraman' ile ilgili.İçimdeki Kahraman, tekniği, içeriği, hikaye biçimiyle, bağımsız sanat filmlerini andıran 'arthouse' dokunuşlarıyla, cesur ve yenilikçi bir filmdi.Yönetmen Sinan Sertel imzalı film, nihayet sinema salonlarında seyircisiyle buluştu.Sinan, filmografisinde ilginç bir seyir izliyor; ilk uzun metraj filmi olan 'Bir Gün Bir Çocuk'ta, 10'lu yaş grubundaki (yetişme çağındaki) çocuklarla ilgili bir öykü kurarken, İçimdeki Kahraman'da bu kez 'delikanlı' çağındaki bir bireyin hikayesine odaklanıyor.2016'da 'Bir Gün Bir Çocuk' hakkında yorum yaparken, son dönem Türk filmlerinin varsa yoksa yetişkin bunalımlarına kilitlendiğinden bahisle, 'Nüfusu genç bir ülkeyiz. Öyleyse gençlere yönelik kültürel ve sanatsal yatırımlara çok ihtiyacımız var' diye yazmışım.Hala aynı görüşte olduğumu söylemeye gerek yok; görsel ve yazılı medyada, sinemada, onlarca televizyon dizisi arasında ergen bireylere hitap eden yapımlar o kadar az ki...İşte Sinan Sertel'in 'genç ve yenilikçi' duyarlılığı, arayışı, denemeleri tam da burada devreye giriyor ve çok da kıymetli.Bir Gün Bir Çocuk, taşrada bir 'Sevgi Evi'nde geçiyordu ve çeşitli sebeplerle ebeveynlerinden ayrılmak zorunda kalan, yahut anne babası olmayan çocukların dünyasına odaklanıyordu.İçimdeki Kahraman'da daha ustalıklı ve deneysel bir sinema dili kuran yönetmen, çocukluğundan yola çıkarak 'kahramanlık' ifadesinin hayattaki sahici karşılığını arıyor, sorguluyor. Aslında her birimizin, çocukluğunda, öyle ya da böyle yer bulmuş kahramanlık algısına yelken açıyor Sinan.70 ve 80'ler kuşağı biraz da çizgi romanlarla büyüdü. O dönemin gençleri hatırlar; Cumhurbaşkanı Turgut Özal bile elinden düşürmediği çizgi romanlarla gündem olurdu.Sinan Sertel, süper kahramanların içimizde bıraktığı tortuları yok saymak, o birikimi sarkastik biçimde eleştirmek, yerine, 'süper olma sevdasını' nazikçe sigaya çekiyor, kırıp dökmeden sorguluyor, anten ayarlarımızla oynuyor.Bir başka söyleyişle, Sinan'ın yaptığı, bir şeyi yıkmak yerine, yıkmadan onu farklılaştırma, dönüştürme, yeni bir şey söyleme çabası...Teknik anlamda film, seçtiği renkler, sahne tasarımları, kostümleri, mekan tercihleriyle hikayenin ruhuna uygun bir atmosfer oluşturmada da bir hayli başarılı.Başroldeki Ahmet Melik Yılmaz, Ulvi Kahyaoğlu, Öykü Naz Altay