Tiyatroya Mersin'den üflenen taze nefes

Merkezden uzakta ama merkezin enerjisini aratmayan, tiyatronun o hayat dolu 'topluluk olma' ruhuna dokunan bir ekiple tanışın: Pandemi sürecinde yetenekli bir genç kadroyla yeniden yapılanan Mersin Şehir Tiyatrosu... Tüm olmazlara inat bir oluş ve yapış hali, tiyatro. O güçlü inadı her sene en çok da 27 Mart civarında hissederim. Bu sene umut, direnç ve tutkuyu yakaladığım kaynak; merkezden uzakta ama merkezin enerjisini aratmayacak heyecanla atan bir nabız oldu. Geçen haftalarda ziyaret ederek, ne yazık ki sadece iki oyunlarını (bu sezon 12 oyun sahneliyorlar) görme şansı bulduğum, Mersin Şehir Tiyatrosu'nun gümbür gümbür atan nabzı 2019'da Mersin Belediye Başkanı Vahap Seçer'in, Ankara Devlet Tiyatrosu'nun usta isimlerinden yönetmen Murat Atak'ı Mersin'deki şehir tiyatrosunu yeniden yapılandırmak üzere davet etmesi öykünün sıçrama noktası. Sınavların sonunda, Türkiye'nin dört bir yanındaki konservatuvarlardan yaşları 23-35 yaş arası değişen, Atak'ın tabiriyle bir 'sanat ordusu' kurulmuş Mersin'de. Oyuncular (22'si oyuncu 56 kişilik bir kadro) Mimar Sinan, İstanbul, Eskişehir Anadolu, Ankara DTCF gibi Türkiye'nin en iyi sanat okullarından mezun isimler. Kumpanya duygusuRepertuvarın ağırlığı, yerli klasiklere getirdikleri yorumlarda. 'Sanat ordusu' benzetmesi mübalağa değil, zira Mersin Şehir Tiyatrosu (ŞT), yetenekli tiyatro insanlarını bir araya getirmenin ötesine geçmiş. Özellikle Nâzım Hikmet'i şiirler ve şarkılarla, etkileyici bir tondan anlatan 'Aslolan Hayattır'da hissediliyor bu. Her biri hem oyuncu hem şarkı icracısı olarak kendini gösteren oyuncular, dansçılar ve Mersin Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı kent orkestrasıyla konservatvuar orkestrasının performansıyla izlediğimiz bir oyun oldu bu... Kendini hissettirense şu: Mersin ŞT, tiyatronun özüne ait olan o 'kumpanya' duygusunu yakalamayı başarmış. Benzer bir duyguyu Nilüfer Kent Tiyatrosu'yla ilk tanıştığımda yaşamıştım. Merkezden uzaktaki şehir tiyatrolarını sağlam kadrolarla kurmanın, kendinden emin bir sanatsal hat çizip orada yürümenin (ve koşmanın) neden kıymetli olduğunu bir kere de Mersin'de görmüş oldum. Bir şehrin; o şehre ait, kurumsal, adımlarını sağlam basan bir tiyatrosu olması hem o şehrin insanlarına hem genç sanatçılara hem de tiyatronun kendisine yapılmış bir güzellik. Mersin'de Adalet Ağaoğlu'nun 70'ler Türkiye'sini üç burjuva kadın üzerinden hayli sert ama absürt bir dille çizdiği 'Kozalar'ını konuk rejisör Burcu Tutkun Turan'ın yönetiminde izleme şansım oldu. Ara detaylarında günümüze uyarlanmış bir yorumla Ceren Özmen, Ümit Adıgüzel ve Cansu Gültekin'in seyirciyi kolayca kavrayan performansları ve Başak Özdoğan ile Funda Çebi'nin öyküyü capcanlı bir dille besleyen tasarımları dikkat çekiciydi. Çok 70'lere içkin bir metindir 'Kozalar', ülkede yer yerinden oynarken kendi kozalarına dolandıklarının da, sahip olduklarının esiri haline geldiklerinin de farkında olmayanların eleştirisidir. 'Kozalar'ı bugün sahnelemek, metnin tarihselliğinden ötürü bir parça cesur bir karar. Gündelik hayata dair güncellemelerin yanı sıra siyasal ve toplumsal gündemi de bugüne taşımak, seyircinin oyunun meselesiyle hemhal olması açısından daha isabetli olabilirmiş... Yine de açık ki Mersinliler tiyatrolarını sıcaklıkla sahipleniyor. Bu sezonun oyunları şöyle: m 'Buzlar Çözülmeden' (Cevat Fehmi Başkut) m 'Matruşka' (Tuncer Cücenoğlu) m 'Vahşet Tanrısı' (Yasmina Reza) m 'Kozalar' (Adalet Ağaoğlu) m 'Halktan Biri' (Sam Bobrick) m 'Ölümü Ardında Gezdirenler' (Sabahattin Ali'nin öykülerinden, Ömer Naci Topçu-Levent Aras uyarlamasıyla) m 'Aslolan Hayattır' (Haluk Işık'ın kaleme aldığı Nâzım Hikmet oyunu) m 'Sırça Biblolar' (Tennessee Williams, okuma tiyatrosu)