Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük

Modern dünyanın geleneklerine uygun yeni bir form oluşturma yetenekleri olmayanlar, sürekli eskiye vurgu yaparlar. Kadim dünyanın toplum yapılarıyla günümüz dünyasını değerlendirmek anakronizme düşmekten de öte cehalettir. Zira iktisadi yapı, siyasi yapı ve bu iki yapının oluşturduğu hukuk anlayışıyla birbirinden farklı iki dünya. Ancak toplumsal ahlak veya siyasi ahlak ya da iş ahlakı denildiği zaman geçerliliğini yitirmeyecek temel erdemlerden bahsedilebilir. Mesele tam da budur; insan, bu ahlaki ilkeleri döneminin koşulları içinde dikkate alıyor mu almıyor mu Hangi milletten, hangi dinden, hangi mezhep veya meşrepten olursa olsun; ahlaklı insan vardır, ahlaksız insan vardır; ahlaklı siyasetçi vardır, ahlaksız siyasetçi vardır; bulunduğu makamı çıkarlarına kullanan vardır, kullanmayan vardır. Demem o ki, bir dönem siyasetinin ana izleği olan "İslamcı anlayışı temsil eden kimlikler belli makamlarda olursa şöyle adalet gelir böyle refah olur şöyle huzur içinde yaşanır" gibi iddiaların, klişe-boş sözler olduğu 21.yy'ın şu zaman diliminde bir kez daha tecrübe edildi. Koşullu önermelerle ahlakın kurulamayacağı, ahlakın kişiyle içkin olduğu dolayısıyla inancın ahlak zemininde yansımalarını ideolojik aidiyetlerin belirlemeyeceği tarihi bir hakikattir. Peygamber'in vefatıyla başlayan ilk dönemler ve sonrası bunun tipik örnekleriyle doludur. Üstlendiği makamı faydacılık ve çıkarcılık üzerine kurmuşsa kişi inancı-ideolojisi-dünya görüşü-partisi ne olursa olsun çıkacak sonuç aynıdır. Dindar bilinçle seküler bilinç arasında bu noktada fark yoktur; şayet gayeamaç faydacılıkla karışmış ise din-diyanet diskuru kullanılıyor olsa da Hz. Ali'nin ifadesiyle, "hak sözle batılı murat etmekten" öteye kimse gidemez, nitekim sonuç ortada.Geçen hafta, davetli olduğum, Türk Demokrasi Vakfı, Yeniden" açılışına, Kemal Kılıçdaroğlu ve Gültekin Uysal, siyasi parti temsilcileri, milletvekilleri ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve çok sayıda eski bürokrat katıldı. Vakfın başkanı Salih Uzun ve diğer konuşmacıların demokrasi zemininde yaptıkları isabetli tespitler, Türkiye'nin içinde bulunduğu fotoğrafın içler acısı halini ortaya koydu. Güne damgasını vuran, eski meclis başkanı Bülent Arınc'ın "Tatlı su balığı siyasetçileri var. Majestelerinin gazetecileriyle bazen baş başa gelirler, havanın güzelliğinden, suyun berraklığından bahsederler. O sırada da bazı ufak tefek şeyler konuşurlar. Zannedersiniz ki, bir şey söyledi. Öksürmenin, bağırmanın zamanıdır. Kral çıplak demenin vaktidir. Allah cesur olana izzet verir" sözleri, muhalefet sözcülerinin yaptığı eleştirilerin tümünü teyit edici mahiyetteydi. Bülent Arınç'ın konuşması bana 08 Mayıs 2017'de bu köşede yazdığım "Bu dava hor, bu dava öksüz" başlıklı yazımı hatırlattı. Bir bölümünü birkaç ilaveyle bir kez daha dikkatlere sunayım:SÖZE DELİL GEREKİR"Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük" der Necip Fazıl. Doğru da söyler. Dava adaletse, dava hakkaniyetse, dava hakça yaşamsa bu dava büyüktür.Ancak davayı hor ve öksüz hale getirenler, inanmayanlar değil efendiler...