Nâzım Hikmet'in İYTGD marşı

"Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim." Biraz durup nefesleniyor karşımdaki beyaz saçlı, yüzüne, verdiği mücadelenin çizgileri düşmüş kadın. Sonra o tok, alto sesiyle devam ediyor: "Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim."Tarih 1972-1974 arasında bir gün, akşam vakti. Adapazarı Cezaevi'ndeyiz, karşımda Türkiye İşçi Partisi (TİP) genel başkanı Behice Boran. Nâzım Hikmet'i tabii ki biliyorum ama onu Behice Anne'nin (koğuş arkadaşlığımız sırasında hep öyle derdim ona, sonra da öyle kaldı aramızda) sesinden dinlemek sanki bir tarih penceresi açıyor dizelere.NÂZIM'I ANMAKSesi güzeldi Behice Boran'ın; o sosyalist kuşağın sonradan tanıştığım tüm üyeleri gibi türkülerini söylemeyi de severdi. Bir başladı mı "Deniz üstü köpürür" diye, koğuş "memleket sevdası"nın sesiyle dolardı. (İnternette bu türküyle ilgili "Cem Karaca ile özdeşleşmiştir" diye yazmışlar. Çok sevdiğim arkadaşımı bu vesileyle anıyorum ama Cem'in de söylediği haliyle türkü 1940'lar, 1950'ler sosyalist kuşağının repertuvarındandır.)Dil bir kültürün en önemli bileşeniyse şayet, bu kültüre en büyük katkıyı yapanlardan biri olan Nâzım Hikmet'in 120. doğum yıldönümüydü 15 Ocak 2022. Hem çağının nabzını sonuna kadar tutmuş hem de o nabza kendi sesini de katmayı başarabilmiş dünya çapında bir büyük şair Nâzım Hikmet. Ama asla unutulmaması gereken bir özelliği daha var: mücadelesi. İşçi sınıfının, ezilen halkların, dünya barışının yanında aldığı ödünsüz tavır. Nâzım Hikmet'i anmak bu mücadeleyi de anmaktır aynı zamanda. Tanya'yı, Taranta Babu'yu, "1961 yazı ortalarında Küba"yı, "yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla" gelenleri anmaktır.NÂZIM HİKMET'E ÖZGÜRLÜK KAMPANYASIVe zamanında bu ülkede Nâzım Hikmet özgürlüğüne kavuşsun diye, gençliklerini, geleceklerini riske atarak fütursuzca öne çıkanları da anmaktır. Onlar genellikle unutulur, zaten yaptıklarını hatırlanmak için değil doğru olduğuna inandıkları için yapmışlardır. Dönemlerinin en parlak öğrencileridir ve 1950 yılında tüm dünyada aydınların, sanatçıların yürüttüğü mücadeleye koşut olarak başlatılan Nâzım Hikmet'i Kurtarma Kampanyası'nın Türkiye'de en ön safında yer alan İstanbul Yüksek Tahsil Gençlik Derneği'nde (İYTGD) örgütlenmişlerdir. Polisin gözü hep üstlerindedir. Umursamazlar. Sayıları azdır. Umursamazlar. Neşeli, hayata ve birbirlerine bağlı bir gruptur. Mücadele içinde pişmiş dostlukları da ömür boyu sürecektir. Nâzım Hikmet Mayıs 1950'de Bursa Cezaevi'nde açlık grevine başlayınca İYTGD "Nâzım Hikmet'e Özgürlük" kampanyasını başlatır. Galata Köprüsü'nde oğlunun serbest bırakılması için bildiri dağıtan Celile Hanım'a destek olurlar,