Kültür birikimimizi kucaklamak

Avrupa'da Tuncel Kurtiz ile birlikte kurduğumuz Halk Oyuncuları Tiyatrosu'ndaki deneyimlerimden bu yana, kendi kültürel köklerimizi, yani Anadolu denen coğrafyanın kültürel birikimini araştırmak, "Buradan yeni bir sahne plastiğine yürünebilir mi" sorusuna yanıt aramak sahne çalışmalarımın ana eksenlerinden biri oldu.

Bu arayışta benim açımdan belirleyici olan, sahnede yeni uzlaşım zeminleri bulma, bunun için de kendi kültürel köklerimizden yola çıkma isteğiydi.

ANLAMLANDIRMA MACERASI

Sonuçta insan, anlamlandırma macerasını; belleğine kazınmış ve her gün yenileri de oluşan imgelerle sürdüren bir canlı. Dolayısıyla anlamlandırma sürecinin en üst basamaklarında yer alan sanat ve tiyatroda imge üretiminin apayrı bir yeri var. Bu üretimi kendi coğrafyasının kültürel birikimi üzerine inşa etmek, her türlü hamasetin ötesinde son derece rasyonel bir tavır olarak görünüyor bana. Çünkü söz konusu birikim bu topraklarda yaşamış ve yaşayan insanların ortak çağrışım zeminini oluşturuyor.

Tabii ki iletişim olanaklarının bugün geldiği noktada dünya; bundan dört beş yüzyıl öncesine oranla birbirinden çok daha haberdar bir gezegen konumunda; artısıyla eksisiyle farklılıkları görelileştiren bir aynılaşma sürecinden söz etmek bile mümkün. Ama en eski çağların mitoslarına, ritüellerine kadar uzanan kültürel zincirler, Jung'un deyimiyle "kolektif bilinçaltları" da geçerliliğini koruyor. Onlar hem bu gezegeni güzelleştiren farklı renkleri hem de sahne-seyirci ilişkisinde ayağımızı yere sağlam basmamızı sağlayan zemini oluşturuyorlar.

ORTAK ÇAĞRIŞIM ZEMİNİ

Meyerhold, "Ortak bir çağrışım zemini olmadan sanat yapmak imkânsızlaşır; o zaman sanatçının tek seyircisi kendisi olur" diyor. İşte bu konuda, kültür diye tanımladığımız o çok geniş olgu devreye girer. Çağrışım mekanizmalarının göreliliğini ve tarihselliğini, yani zaman ve mekân içinde değişebilirliğini belirleyen kültür, aynı zamanda ortak belleğin algılama ve hayal gücü kanallarını da büyük ölçüde tanımlar. Bizim açımızdan bu kültür olgusunu belirleyen, tüm evrensel alışverişlerin yanı sıra, esas olarak yaşadığımız coğrafyanın, Anadolu'nun birikimidir. Bu birikim, yüzyıllar boyunca bu topraklardan gelip geçmiş, birbirinden etkilenmiş, birbirini etkilemiş uygarlıkların, halkların ürünüdür. Mevlana'