Hep on dokuz yaşında kalanlar

21. yüzyılın ilk çeyreği bitmek üzereyken, elâlem uzayda göktaşlarının yörüngesini değiştirmekle uğraşırken bizim payımıza yine grizu patlaması sonucu madende ölüm düştü! Resmi açıklamaya göre 41 işçi hayatını kaybetti, ekranlara kömür tozuna bulanmış ıstırabın görüntüleri yağdı, yağıyor. Yine birkaç gün konuşulacak sonra "gündem" değişecek. Çağdışı çalışma koşulları değişecek mi, sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kalkacak mı derseniz, bunlar kocaman soru işaretleri olarak kalacak. Çünkü bu dünyanın bozuk düzeni örgütlenmeyi çeşitli yollarla engelleyerek ayakta tutuluyor. Bir ruh hali olan 68'in en önemli özelliklerinden biri de işçi sınıfından, emekçilerden yana tavrı ve gençliğin enerjisini sınıf mücadelesine akıtmakta gösterdiği, her türlü barajı yıkıp geçen istekti. Sağ iktidarların ve cuntaların 68 gençliğini ve sonraki kuşakları acımasızca budamalarının altında bu yönelişten duydukları korku önemli rol oynadı.GELECEĞE UMUTLA BAKILAN GÜNLERYazar, senarist, yönetmen, oyuncu, gazeteci, on parmağında on marifet sevgili dostum Işıl Özgentürk'ün "68 Yılında Ondokuz Yaşındaysan Hep Ondokuz Yaşındasın" adlı kitabı bu izlenimimi bir kez daha doğruladı. Işıl'ın o dönemde yoğunlaştığı alanları kısaca sıralamak, 68 gençliğinin genel eğilimini anlamak açısından öğretici olabilir. "Ferman padişahınsa üniversiteler bizimdir" diyen üniversite eylemleri; Devrim İçin Hareket Tiyatrosu; Amerikan 6. Filosu'nu protesto eylemleri, Maden-İş gazetesinin gönüllü muhabirliği, 15-16 Haziran işçi direnişi...Ben Işıl Özgentürk'ün adını ilk kez Maltepe Askeri Cezaevi'nde Jülide Zaim'den (Aral) duymuştum; ikisi de İstanbul Üniversitesi'ndendi. Jülide psikoloji bölümünde, Işıl iktisat fakültesinde okumuştu. Jülide yaptıkları "mavralar"ı anlatır, hepimizi güldürürdü. Evet, cezaevindeydik ama gülmek en doğal ihtiyaçlarımızdan biriydi. Koğuşlarda da yaşardık bunu, duruşmalarda da. Bu, Işıl'ın da belirttiği gibi, bir ruh haliydi.12 Mart döneminde pek çok sinema ve tiyatro sanatçısı da tutuklanmıştı. Hemen aklıma gelen isimler: Erkan Yücel, Seçkin Selvi, Avni Yalçın, Ankara Birliği Sahnesi'ni kuran Vasıf Öngören, Halil Ergün, Erdoğan Akduman ve Mustafa Alabora, Yılmaz Güney... Her şeye karşın, geleceğe umutla bakılan günlerdi.KESİŞMELER, BULUŞMALARIşıl'ın 1992'de yönettiği "Seni Seviyorum Rosa" filmini 1993'te, Türkiye'ye döndükten sonra seyrettim ve çarpıldım. Senaryosunu Sevgi Soysal'ın romanından uyarladığı filmin her karesine kadın bakışı ve duyarlılığı sinmişti. Sonra uzun uzun konuştuk. Çehov'un "Üç Kız Kardeş"inden yaptığı bir uyarlamayı çekmek istiyordu. Düşündüğü kastta Müjde Ar'ın yanında ben de vardım. Senaryoyu okuyunca çok heyecanlandım fakat o film ne yazık ki çekilemedi! "68 Yılında Ondokuz Yaşındaysan Hep Ondokuz Yaşındasın"ın