Çalınan geçmiş

Bu köşede ara sıra "Çözüm(leme)" dergisinden, her türlü zorluğu göğüsleyerek dergiyi çıkarmayı sürdüren değerli tiyatrocu dostum Utku Erişik'ten söz ediyorum. Erişik, hükümetin absürt ekonomik politikaları sonucunda iyice ağırlaşan ekonomik kriz yüzünden diğer pek çok sektör gibi yayıncılık sektörünün de girdiği darboğazda, ocak-şubat sayısını bir ay kadar gecikmeyle de olsa çıkarmayı başardı.Erişik, "Geçmişinin Çalınması" başlıklı yazısında, bu gecikmeyi okurlarına şöyle açıklıyor: "Ocak-şubat sayısı yaşanan kâğıt sıkıntısından ötürü geç çıkabildi. Bundan ötürü siz değerli okurlarımızdan özür dileriz. Peki, kâğıt bulunamıyorsa, basımevlerinde işler bekliyorsa, biz neden sizden özür diliyoruz" Ve sorunun yanıtını şöyle veriyor: "Demek ki SEKA'nın kapatılmaması için yeterince mücadele verememişiz."'HER FABRİKA BİR KALEDİR'12 Eylül darbesiyle birlikte önce süngü zoruyla gündeme sokulan "neoliberal" süreçte, Cumhuriyetin bin bir fedakârlıkla kurduğu birçok fabrika gibi SEKA kâğıt fabrikaları da önce özelleştirildi (1998), sonra da bu süreci doruk noktasına çıkarıp Cumhuriyet kurumlarını tek tek tahrip eden mevcut iktidar döneminde kapatıldı (2005). SEKA'dan geriye bir Kâğıt Müzesi kaldı sadece.Şöyle diyor Erişik: "Silifke Taşucu'nda devasa bir fabrika vardı: SEKA. Açılımı, 'Türkiye Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları' Cumhuriyetimizin dev sanayi hamlelerinden ilkiydi. 1934 yılında ilk fabrika İzmit'te kuruldu. 'Her fabrika bir kaledir' sözü üzerinde epey düşünmüştüm; sonunda buldum. Her fabrika, cumhuriyetin o kentteki aydınlanma kalesiydi. O kentte kreş demekti, anaokulu demekti, sinema, tiyatro ve konser salonu demekti. Endüstriyel üretime dahil olan çalışanlar için de onların aileleriyle birlikte tüm kent halkı için de adeta bir 'sosyal tesis'ti, bir 'kültür-sanat merkezi'ydi. Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı'dan en büyük farkı, 'kale'den ne anladığıydı. O yüzden kurucu kadro 'kale' olarak fabrika yaparken, yıkıcı kadro o fabrikaları kapattı."Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyetin kurucu felsefesini çok güzel özetleyen "Her fabrika bir kaledir" sözünün değeri, ne yazık ki ancak kurulanlardan geriye bir şey kalmayınca anlaşıldı.Kalelerin tek tek yıkılması sürecine, Köy Enstitülerinin ve Halkevlerinin önce işlevsizleştirilip sonra da kapatılmasından başlayarak eğitim, kültür-sanat, ulaşım, sanayi ve şehirleşme alanlarındaki tüm diğer hamleleri katmak mümkün. Bu süreç 2002'de değil, II. Dünya Savaşı ertesinde, ülkeyi kapitalist dünya sistemine işbirlikçi bir zihniyetle entegre etme mantığının