Yerli burjuvazi

Fenerbahçe Spor Kulübü başkanı Ali Koç'un Beyaz tv'de katıldığı programı bende izledim. Programa dair pek çok notum var elbette. Onlardan daha çok orada söz konusu edilen "Devlet destekli Türk burjuvazisi" meselesi dikkatimi çekti. Bu konu dillere pelesenk olmuştur lakin "Bu, neden böyledir, hele de bizim ülkemizde" sorusunun peşinde yazdım bugün... Tarih bir kere yaşanıp geçmiyor, her vakit bir öncekinin devamı olarak ilerliyor. Taş taş üstüne konuyor özetle. Cumhuriyet de bu çerçevede kendi sermayedarını oluşturmak zorunda kalır. Koç, Eczacıbaşı, Sabancı Cumhuriyet'in ilk yıllarından bugüne gelmeyi başaran yatırımcı guruplarıdır. Cumhuriyet'in ekonomi tarihine baktığımızda pek çok yatırımcı bir devlet geleneği olarak onun bünyesinde büyür. Batı'da ortaya çıkan sermaye birikimi ve koşulları ne Osmanlı da ne de Cumhuriyet'te oluşamaz. Devlet mecburdur milli ve yerli yatırımcısını sanayicisini desteklemeye. Padişah kalkınma için yatırımları özel mülkünden yaparken modern devlet imkân ve imtiyazlarla "müteşebbis" oluşturmaya çalışır. Şu sıralar iktisat tarihi üzerine odaklandım. En az 200 yıllık bir geçmişe dayanan yatırımcıya devlet desteğine ilişkin konunun uzmanı hocalardan aldığım notları bu çerçevede paylaşmak istiyorum.Osmanlı'nın ayakta kalmak için verdiği mücadelenin merkezini ekonomi reformları oluşturuyor. Bu konuda Zafer Toprak, Ali Akyıldız ve Edhem Eldem, Şevket Pamuk, Hüseyin Al, Nadir Özbek hocaların kıymetli kitaplarını referans olarak önerdikten sonra, bu konunun cevabının tek olmadığının altını çizmek isterim. En nihayetinde özet cevap "başka çaresi yoktur" olsa da sebeplerin çokluğunu dikkate almak gerekir. Ama en nihayetinde her konu Osmanlı'nın kapitülasyonlarla yabancı tüccarlara verdiği imtiyazlara; dış ticaretin, şirketlerin, borsanın, bankaların, finans çevrelerinin yabancıların tekelinde olmasına gelip dayanır. Öyle ki Osmanlı'da sanayi yatırımı yapacak sermayedar oluşamaz. Böyle olunca da devlet olmadan sanayici olunamaz. II. Meşrutiyet'e kadar Şirket-i Hayriye ve Ziraat Bankası dışında yabancı sermayeye başvurmaksızın kurulmuş Osmanlı anonim şirketi yoktur. (Zafer Toprak)Arada Osmanlı Hayriye tüccarları gibi "uluslararası ticaret imtiyazı" verilmiş bazı tüccarlar çıkar ama başarılı olamazlar, rekabet edemezler. (Hayriye Tüccarları, İTO Yayınları) Kapitülasyonların zirvesi Baltalimanı Ticaret Anlaşması'dır. İçerdiği hükümler imalat sektörüne büyük darbe vurur. Yerli sanayi korumak ve geliştirmek amacıyla; 1860 yıllarında kurulan Islah-ı Sanayi Komisyonu aracılığıyla; Osmanlı pazarlarını ele geçirmiş olan ithal mallara karşı rekabet oluşturmak, ürün kalitesini iyileştirmek, sanayi tesislerini kurmak ve sanat okulları açarak kalifiye eleman yetiştirmek gibi konularda yoğun çabalar gösterilse de sonuç elde edilemez... İttihat ve Terakki'nin 1911 yılındaki kongresinde yabancılara verilen mali ve iktisadi ayrıcalıkların kaldırılması dile getirilse de ancak Lozan'dan sonra kapitülasyonlar tüccarların önünde bir engel olmaktan çıkar. İttihat Terakki'nin yerli sermayeye dayalı ulusal sanayi oluşturmayı amaçlayarak çıkardığı Teşvik-i Sanayi Kanun-i Muvakkatı Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında da yürürlükte kalır. Bu yasaya göre yatırımcı firmaya 5 bin metrekare bedelsiz arsa ve ücretsiz inşaat ruhsatı verilmesi, ülkede bulunmayan ve yurt dışında ithal edilmek zorunluluğu bulunan mallardan gümrük ve diğer vergiler alınmaması, üretilecek malların ihracında vergiden muaf olması gibi