Daha nice yüz yıllara

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlarken hissettiklerimi yazmak istedim bugün.Her şeyden önce eğrisi doğrusu, eksiği gediği ile bir bütün olarak bu ülkenin bu milletin bir ferdi olmaktan şeref duyduğumu söylemek istiyorum. Tarihi bir süreklilik olarak görüyor ve bu ülkeye emek veren herkese, Cumhuriyet'in tüm kurucu kadrosuna, Milli Mücadele kahramanlarına ve bu ülkeyi kuran kadroya başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere şükran duyduğumu belirtmek istiyorum. Bir yüzyılın ardından baktığımda büyük başarılar görüyorum. İmparatorlukların çağının bittiği bir yüzyıldan ayakta kalan çok az sayıda devletten birisi olarak uluslararası işgale, bir dünya savaşına, büyük ekonomik krizlere, kuşatmaya, ambargolara, dayatmalara rağmen bu yüzyılda müthiş bir yol kat ettik. Bir yüzyılı devirdiğimiz bugünlerde halen devam eden tüm bu baskılara rağmen Türkiye ismini tarihe kaydettirmeyi başardık. Tüm bu süreçlerde öncekini kötülemek ve sürekli reddi miras yapmak huyundan ise pek vazgeçemedik. Bu yüzyılda yapacağımız en büyük paradigma değişiminin reddimiras yapmaktan vazgeçmek olduğuna inanıyorum.Tarihi eğip bükmekten kendimize payanda yapmaktan vazgeçelim. Ne tarihte hiç olmamışı olmuş gibi yapalım, ne de olmuşu olmamış gibi gösterelim. Tarihçi Cemil Koçak'ın anlatımıyla "Tarih, insanların geçmiş hakkındaki bilgisinden ibarettir. Geçmişinizi ne ölçüde gerçekçi bir şekilde bilmek istemenizle ilgilidir bütün mesele. Ama eğer yeterince cesur bir tavırla geçmişin "Otopsi"sine katılırsanız; bugün olan bitenleri anlamlandırmak ve nedenlerini bulmak konusunda bir adım atmış olursunuz.Mehmet Akif diyor ki Asım şiirinde;Yurdu baştanbaşa viraneye dönmüş Türkün;Dünkü şen, satır ocaklar yatıyor yerde bugün.Gündüz insan sesi duymaz gece görmez bir ışık,Yolcu haykırsa da baykuş gibi çığlık çığlık." Bu diyarın hani sahipleri Derken cinler,"Hani sahipleri " der karşıki dağdan bu sefer!Bu Cumhuriyet binbir zorluk aşılarak kurulmuştur... Tıpkı İstiklal Marşı'nda yine şairin söylediği gibi bizimdir ve bizim olarak kalacaktır. CUMHURİYET FİKRİ NASIL DOĞDU "Genç Harbiyeli Mustafa Kemal Cumhuriyetçiliği kimden öğrenmiştir" Yakup Kadri Karaosmanoğlu bu sorunun yanıtını ararken Namık Kemal ve Ziya Gökalp'in etkisi olmuş olabileceğini düşünür ama yine de "Fikir tarihimizin hiçbir safhasında bunu bulmak mümkün değildir." sonucuna ulaşır. Fransız Devri'nin etkisi olduğunu söyler. Bu fikrin oluşması ve hayata geçirilmesi çeşitli aşamalar kaydetmiş. Tarihçi Prof. Dr. Ercan Haytoğlu bu süreci şöyle anlatır:Mustafa Kemal, 1923 yaz aylarında Lozan Konferansı sürerken cumhuriyetle ilgili bir tasarı hazırlamış ve bu tasarıyı Adliye Vekili Seyid bey'e inceletmiş. Seyid bey tasarıyı prensipte uygun bulmuştu. 27 Eylül 1923 tarihinde cumhuriyetin ilanından bir ay önce, Neue Freie Preese muhabirine Teşkilatı Esasiye Anayasası'na vurgu yaparak "Hakimiyet bila-kayd ü şart milletindir. İcra kudreti, teşrii salahiyeti milletin yegane hakiki mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir" demiş ve Türk Teşkilatı Esasiye'sindeki değişiklikle cumhuriyet'in gelişiminin devam edeceğini söylemişti. Yani artık cumhuriyetin ismi verilecektir. Bu demeç Ankara ve İstanbul'da büyük ses getirir. Meclis ve İstanbul basınındaki muhalifler endişelenir.Savaş döneminde kolayca işbirliği yapan meclisin barış döneminde "Meclis Hükümeti Sistemi" ile yoluna devam etmesi mümkün görünmüyordu. Parti içerisinde "Gizli Muhalefet" şeklinde hizip hareketinin gerginleştirdiği ortamda oluşan hükümet buhranı 1921 Anayasa'sında değişiklik yapılarak Cumhuriyet'in ilanını hızlandırdı. Ekim ayında patlak veren hükümet krizi meclis hükümeti sisteminin tükendiğinin önemli bir işareti oldu. Yeni devlette meclis başkanının devlet başkanlığı dikkat çekiyor ve ayrı bir devlet başkanına duyulan ihtiyaç yoğunlaşıyordu. Atatürk bu dönemde kesin