Kahvenin şaşırtıcı dünya yolculuğu

Bütün dünya kahveyi Türklerin elinden öğrendi. Ama her gittiği ülkede, yerine göre pişirilişi de tadı da değişti. Türk usulü kahve, pişirilişinden sunuluşuna, sohbetinden falına apayrı özgün bir kahve biçimi olarak Türk kahvesi olarak anılmaya başlandı. Peki Türk kahvesinde geçmişten bugüne ne değiştiTürk kahvesi dünyadaki tüm kahve pişirme tekniklerinden farklı apayrı bir kahve türü. Bu yüzden tüm dünyada bu tekniği ayrıştırmak üzere Türk kahvesi olarak anılıyor. Halbuki eskiden biz Türk kahvesi diye adlandırmazdık. Sadece sade, orta, şekerli ayırımı yapılırdı, meraklısı biraz daha öteye giderek köpüklü olsun derdi. Ne zaman ki hazır çözünür kahveler piyasaya girdi, o zaman Türk kahvesi der olduk. Elbette komşu Yunanistan'ın ısrarla Türk kahvesi söyleminden vazgeçip Yunan kahvesi demesi de bunda etkili oldu, ama sadece turistik yerlerde. Zaman içinde filtre kahve, özel makinalarda demlenen kahveler, espresso gibi örneklerle kahve çeşitleri çoğaldı. Oysa tarihte bildiğimiz tek bir kahve türü vardı, o da bugün Türk kahvesi dediğimiz kahve. Peki Türk kahvesi hep bugün bildiğimiz gibi miydi Aradan geçen yüzyıllarla neler değişti Doğru tarihi nedirKahve hafiyeliğiÖncelikle tarihin sayfalarında hızlı bir yolculuğa çıkalım, kahve kronolojisine bir göz atalım. Bizim kahveyi öğrenmemiz 1517 Ridaniye savaşı sonrası Yemen ve Mısır'ın Osmanlı topraklarına katılmasıyla gerçekleşiyor. Yani aslında kahveyi Araplardan öğrenmişiz. Asıl menşei ise Etiyopya, ya da eski ismiyle Habeşistan. Yani ilk tattığımız kahve Afrika'da Etiyopya'da yetişen adı üstünde Arabica türü. Yani bugün çoğu kez kullandığımız Brezilya menşeli kahve değil.O zamanki kahve aparatlarına ve gravürlerde resmediliş biçimlerine bakarsak, kapaklı ve oldukça büyük kahve ibriklerinde sunulduğunu görüyoruz. Bu da bugün Ortadoğu ve Arap ülkelerinde hâlâ olan, bizim Mardin civarında hâlâ kısmen yaşayan mırra kahvesini hatırlatıyor. Yani telvesi ve köpüğü olmayan, uzun kaynatma işlemiyle yapılan bir kahve türü. Dünyaya ilk Osmanlılar eliyle yayılışında bu şekliyle mi gitti, yoksa bugünkü gibi küçük cezvelerde yapılan bol köpüklü haliyle mi İşte burası tartışılır. Belki de en doğrusu için Venedik kaynaklarını araştırmak gerek.var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6866679;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6866679;taboolaPlacement "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola window._taboola || ;_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https:www.milliyet.com.tryazarlaraylin-oney-tankahvenin-sasirtici-dunya-yolculugu-6866679' });Yanlışları düzeltmekBu noktada çok tekrarlanan ve çok vahim bir hatayı düzeltmek için bir parantez açalım. Kahve Osmanlı toprakları dışındaki Avrupa'ya ilk kez Venedik kentine gitmiş, (Dikkat! Viyana değil Venedik!) oradan diğer Avrupa ülkelerine, Marsilya, Paris, Oxford, Londra, Hamburg ve Amerika'da Boston'a kadar ulaşmış, hatta uzak diyarlarda plantasyonları kurulmuş. Bütün bu ülkelerden sonra Viyana kahveyi öğrenmiş. O da 1683 tarihli 2. Viyana kuşatması sonrası değil, çok öncesi. 1665 yılında Evliya Çelebi, Osmanlı'nın Avusturya elçisi Mehmed Paşa'ya Viyana'daki ihtiyaçları için Avusturya imparatoru tarafından bir çok erzak arasında kahve de verildiğini yazmış. 1675 tarihinde Viyana'da ilk kahvehane açılmış. Çok tekrarlanan ve nedense herkesin diline dolanan masala göre Viyana kuşatması sonrası Osmanlı ordusu geride kahve çuvallarını bırakmış, savaş ganimetleri toplanırken çuvallardaki kara kara kahve tanelerini gören Avusturyalılar önce deve yemi sanmış. Bu noktada hangi kendini bilir Osmanlı, kavurduğu kahveyi geri çuvala tıkar, onu ayrıca merak ediyorum Bütün dünya tarihçilerinin üzerinde hemfikir olduğu ve uluslararası pek