Daha önce vurguladığım önemli bir noktanın altını bir kere daha çizerek yazıya başlamak istiyorum. Bugün ağız alışkanlığı ile kestirmeden ve kısaca Batı diye tarif ettiğimiz 'uygarlık' aslında liberal Batı uygarlığıdır. Bu hâliyle Batı, bazı özellikleriyle tanınır. Hayat, hürriyet ve mülkiyet hakları ve bunların bir bileşimi olarak tezahür eden din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü, seyahat özgürlüğü, yerleşme özgürlüğü gibi özgürlükler tüm Batı'nın değil daha ziyade liberal Batı'nın mahsulleri olarak hayat buldu. Tüm bu değerlerin gelişmesinde elbette dünyada Çin ve Hint'ten İslam âlemine kadar değişik coğrafyalardan katkıda bulunuldu. Ama bu değerler en kesin ve keskin felsefî açıklamalarını ve siyasî ve hukukî yansımalarını bugünkü şekliyle ilk defa Batı'da buldu.
Bundan dolayı Batı adlandırması fazla genel ve de bir bakıma yanlış. Ian Morris'in Neden Dünyayı Batı Yönetiyor adlı kitabını okuyunca bugünkü Batı ve Doğu adlandırmasının nasıl yanlış olduğunu görüyoruz. Ancak, Batı adlandırmasının yanlışlığı Batı'nın yukarıda sayılan değerlere taban tabana zıt bazı değerlerin ve onlara dayanan uygulamaların esas itibarıyla tezahür ettiği yer olmasından da anlaşılıyor. Mesela birey fikrini reddeden ve siyasi otoritenin öncülüğünde ve rehberliğinde tek biçim bir hayat yaşanmasını öngören komünizm, nasyonal sosyalizm ve faşizm en büyük felsefî açıklamalarını ve uygulamalarını Batı coğrafyasında buldu. İnsan cinsinin ıslah edilmesi ve biyolojik olarak geliştirilmesi projesi olarak öjenik ilk defa Batı'da ortaya çıktı, şekillendi ve uygulandı. Bir etnisitenin diğer tüm etnisitelere üstünlüğünü öngören ve saf ırkların mevcudiyetine inanan ırkçılık da Batı ürünü olarak tezahür etti. Bütün bunlardan dolayı bu yazıda eleştirdiğimiz, bir bütün olarak Batı değil liberal Batı'dır.
Liberal Batı liberal değerlere dayanan ve bu değerleri uygulayan, onlara saygı gösteren bir blok olarak bilinmekteydi. Bu değerlerin bugün hemen herkes tarafından kabul edilen bir tür meta-etik değerler durumuna gelmiş olması bu hakikati gözden kaçırmamıza sebep olmamalı. Batı bu hususta sadece uygulayıcı değil uygulattırıcı olarak da bir rol üstlenmeye çalıştı. Dünyanın diğer yerlerini bu kıstaslar açısından takip eden kuruluşlar kurdu. Ülkeleri belli kriterlere göre sıraladı. Bu değerlendirmelere dayanan raporlar yayınladı. Tüm dünyada yayılan sivil toplum örgütü ağları oluşturdu. Bu ağlarda yer alan kuruluşlara maddî destek sağladı ve onları yedeğine aldı, dış politikasında kullandı. Bu hususta dünyada tekel olarak hareket etti. Dünyanın diğer yerleri de bir bakıma bu hususu kabullendi; liberal Batı'nın üstünlüğünü kabul etti.