Neyzen Tevfik'in "Hiç"lik yolu

Zaman 'ilham veren sözler' zamanı. Her gün kalkıyoruz, instagramımızda bizi bekleyen bir dizi özlü söz oluyor mutlaka, günün anlam ve önemine, yazanın ruh hâline, dünyaya vermek istediği mesaja göre seçilmiş. Çoğunu ezbere biliyoruz da kim söylemiş, kim yazmış bilmiyoruz. Ya da daha fenası biliyoruz da yanlış biliyoruz. Mesela "Hayat üç buçukla dört arasındadır; ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın". Bildiniz, değil mi Peki, kimin bu söz Neyzen Tevfik'in. Dinleyeni mest eden bir neyzen, Türkçeyi bütün kıvraklığıyla kullanan bir şair, dilinin kemiği olmayan korkusuz bir hiciv ustası. Yazdıkları, yaşadıkları, anlattıkları, hakkında anlatılanlar ve adı çevresinde üretilen efsanelerle öyle müstesna bir kişilik ki insan neredeyse hayal kahramanı mı gerçek mi, emin olamayacak. Neyse ki geride bıraktıkları var, notaları, sözcükleri var. Şimdi bir de sahnede Uğur Yücel ile bütünleşen hayat hikâyesi var: "Neyzen Tevfik - Hiç".1879'da Bodrum'da başlayan, İzmir Mevlevihanesi'nden, Fatih Medresesi'nden geçen, "o kaldırımdan bu kaldırıma, o kapıdan bu kapıya bir kuru yaprak gibi savrulan" bir hayat. "Meyde Bektaşi göründüm, neyde oldum Mevlevi,meşrebim Molla-yı Rumi, mezhebim Bektaşi'dir" diye anlatıyor kendini. Girmediği meclis, oturmadığı sofra yok. Daha küçücükken babasıyla birlikte sokakta rastladığı kalabalık ve ellerindeki sırıklar ucunda kesik insan başları, çocuk ruhunda bir kasırga kopmasına, kendi tabiriyle "akıl tahtalarından birinin yerinden fırlamasına" neden olmuş. Bir daha da oturtamamış o tahtayı yerine. Bir süre sonra ömür boyu kendisine rahat vermeyecek olan sara nöbetleri başlamış, teselliyi de yine ölene kadar büyük bir aşkla bağlı kaldığı 'ney'de ve 'mey'de bulmuş.Uğur Yücel'in akıllara kazınan bir Neyzen Tevfik portresi çizdiği BKM yapımı "Neyzen Tevfik - Hiç", bu hayranlık ve hayret uyandıran 'akıllı deli'nin kendi ağzından anlattığı hayat hikâyesinden, anılardan, anekdotlardan ve şiirlerden oluşuyor. Uğraş Güneş yazmış metni, Can Yücel sahneye koymuş. Neyzen'in "ikinci evim" dediği Bakırköy Akıl Hastanesi'nde ona ayrılan 21. koğuşa giden yolda geçtiği duraklar, Mehmet Akif Ersoy'dan Mazhar Osman'a uzanan arkadaşları, tez vurulup vazgeçtiği aşkları, Atatürk'le buluşmaları, para için üflemeyi reddettiği neyi, asla vazgeçmediği hürriyet tutkusu, gözünün gördüğü bütün otorite figürleriyle bitmeyen kavgası, hepsi bir bir Uğur Yücel'in sesinde, bedeninde canlanıp seyirciyle buluşuyor. Tabii ki keskin kaleminden çıkan, sinir yatıştırıcı olduğuna inandığı 'meşru sövme hakkının' hakkını veren şiirleri, taşlamaları da.var taboolaDivId "";var