Siyasî İstihbarat Raporları-1918

İstihbaratı güçlü olan kazanır. Zamanımızın teknolojisiyle insanların en mahremine kadar nüfuz edilebiliyor. Dr. Ahmet Tetik, yine önemli bir çalışmaya imza attı. Yusuf Dinçel'le birlikte "Hâriciye Nezareti ve Başkumandanlık Vekâleti Siyasî İstihbârât Raporları - 1918"i yayınladı (Nobel Yayınları, 888 s.) Tarihin ilk bilinen çağlarından beri istihbarat faaliyetleri vardır. Mete Han, M.Ö. 200 yılında Çinlilerle ilk savaşında, Han hanedanın askerlerini kuşatmış, onları açlıkla karşı karşıyı bırakmış, teslim olmalarını istiyordu. Çin casusları Mete'nin hanımına kadar ulaşıyorlar. Verdikleri değerli hediyelerle kocasını ikna etmesini istiyorlar ve başarıyorlar. Hanımı Mete'yi Çinlilerle anlaşmaya razı ediyor. Çin'i fethetse bile Hunların ne durumda olursa olsun orada yaşamayacaklarını söylüyor ve neticede Mete ablukayı kaldırıyor. Çinlilerin yüksek rütbeli subayı Ch'ang Ch'ien'i var. Çinliler İpek Yolu'nu açık tutma emelindeler. Ch'ang Ch'ien'i batıya gönderiyorlar. Bu casus Hunlar tarafından fark edilip tutuluyor ve 10 yıl tutuk kalıyor, sonra serbest bırakılıyor. Ch'ang Ch'ien, Hunlar arasında geçirdiği zamanda edindiği bilgileri, temaslarını ve tavsiyelerini bir rapor hâline getirerek, imparatora sunuyor. Bu rapor sonraki yıllarda takip edilecek Çin siyaseti için başlı başına bir rehber vazifesi görüyor. (Bkz. Arslan Tekin Yerin ve Göğün Oğlu Mete Han, Kariyer Yayınları.) Hz. Muhammed "resûl"dür. Ve "devlet adamı"dır. "Devlet adamı" olarak önceliği istihbarattır. Düşmanların tehditlerine önceden bilgi sahibi olmak için düşman içine, kendileri gibi görünen casuslar sokmuştur. Üstelik tek kanaldan da bilgi almamıştır. Birbirinden habersiz casuslarını da yollamış, gelen istihbaratı birkaç defa doğrulatmıştır. Kendileri arasına gönderilecek istihbaratçılar için de ihtiyatlıydı. Devlet-i ebedmüddetin ebedî serdengeçtilerine" ithaf edilen "Hâriciye Nezareti ve Başkumandanlık Vekâleti Siyasî İstihbârât Raporları - 1918"in "Sunuş"unda: "Millî Kütüphane, İBB Atatürk Kitaplığı, Hakkı Tarık Us Kütüphanesinde 'istihbârât-ı Siyâsiye-i Umûmiye Mecmuası' ve 'İstihbarat-ı Siyâsiye Cerîdesi'nin 1918 yılı mevcut sayıları, yaşayan devlet idare geleneğinin, bir asır önceki somut örneğinin bilinmesi, hatırlanması ve görülmesi gayesiyle, bugüne aktarıldığı" belirtiliyor. Şu not da ekleniyor: "Metinlerin dili olduğu gibi muhafaza edildi. Bazı yerlerde, kelime ya da kelime grubunun taşıdığı anlamların verilmesiyle yetinildi. Yabancı şahıs, yer ve gazete isimleri asıl yazılış biçimleriyle; bulunamayan isimler ise metinlerde geçen yazımlarıyla yer aldı." Osmanlı yazısında, yabancı isimler, söylendiği gibi, okunduğu gibi yazıldığı için, kendi dillerinde nasıl yazıldığı bilgisine ulaşılamıyorsa, ne olduğunu anlamıyorsunuz. Osmanlı Türkçesi üzerine çalışanların bir sıkıntısı da budur. Biz de çok yayın yaptığımız için, sıkıntıyı iyi biliyoruz. İllâ Osmanlı yazısı diyenler, bu bilgiyi de akılda tutmalılar. Biliyor musunuz, Türkçenin geçmişte, Osmanlı yazısıyla yazılan kelimelerin nasıl okunması gerektiğini öğrenmek için Latin harfleriyle Türkçe üzerine çalışmalar yapan yabancıların kitaplarına ihtiyaç duyuluyor. Osmanlı yazısında sesli harfleri gösteren harekeler konsa bile yeterli bilgiye ulaşılamıyor. "Sunuş"ta yer alan şu bilgiler, bize,