Erdoğan... Önce düşmanlık, sonra dostluk!

R.T. Erdoğan'ın u dönüşleri o kadar basit, o kadar sathî, o kadar beceriksizce tartışılıyor ki... R. T. Erdoğan, kendisiyle görüşmem dediği Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettâh es-Sîsî'nin elini sıktı. Ağzına geleni söylediği İsrail'le barış dönemine girmek için nice dil döktü. Esed'den Esad'a dönüyor... Ekranlarda, gazete köşelerinde, koca koca insanlar, gereksiz, sığ tartışmanın içinde dönüp duruyorlar. Mustafa Kemal Atatürk ile Venizelos büyük savaşa girdiler. İstiklâl Savaşı'ndan bahsediyorum. Venizelos'un bir özelliği, Megali İdea'yı Yunan halkının kalbine kazıması. Yine hatırlatayım, onun büyük mücadelesiyle Girit, Osmanlı'dan koparıldı. Kendisi de Giritlidir. Mustafa Kemal-Venizelos yakınlaşmasını ara ara hatırlatıyorum, şimdiki devlet yöneticilerinin, ne kadar sığ ne kadar yavan kaldıkları, yeni liderlere ihtiyaç duyulduğu anlaşılsın, diye... Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Venizelos'un Mustafa Kemal Atatürk'ü neden Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterdiğini idrak etse, Amerika'nın Almanya'nın, diğer Avrupa ülkelerinin sırt sıvamasının asıl maksadını anlardı. (Bir şey daha hatırlatayım... Miçotakis, eski Yunanistan Başbakanı Konstantinos Miçotakis'in oğludur. Baba Miçotakis, 1968'de oğul Miçotakis daha altı aylıkken, Yunan askerî cuntasının ev hapsindeydi. Ailesi zamanın Dışişleri Bakanı olan İhsan Sabri Çağlayangil'in yardımıyla Türkiye'ye kaçtı. Türkiye'de korunup kollandılar, sonra Paris'e gittiler.) Rumlar ve Ermeniler üzerinde ısrarla duruyorum... Aynı coğrafyanın insanlarıyız. Tarihin çok uzun diliminde iç içeydik. Farklı sözler verenlere kanılmasaydı, hayat bambaşka olur, Osmanlı Devleti bile dağılmazdı. Her millet aynı toprakta hür, birbirini anlayarak, birbirine razı gelerek hayat sürerdi. Yahudileri de Rumların ve Yunanlıların yanına katmamız gerek. İsrail'de Yahudi halkla hiç iç içe oldunuz mu Hâl ve hareketleri nasıl İncelediniz mi Ben bir arada oldum, hâl ve hareketlerini inceledim. Yakınlaşabileceğimiz, bir birimizi anlayabileceğimiz bir millet de Yahudiler. Ne yazık ki, onların içinden de cin çıkarmak için fırsat kollayanlar çok. "Din fanatizmi" insanı yoruyor. İnsanı düşmanlaştırıyor. İnsanı kendi yanlış inanç dairesine hapsediyor... Herkes önce, kafasında biçimlendirdiği inanç şemasına yeni şekil vermelidir. Bu Ortodokslar için de Gregoryanlar için de Musevîler için de Müslümanlar için de geçerli. Diğerleri için bilemem ama Müslümanlar için yol gösterilmiştir: Âyet-i Kerîme: "Lekum dînukum veliye dîn" ("Sizin dininiz size, benim dinim bana.") (Kâfirûn, 1096). Bu âyeti "Lâ ikrâhe fî'dîn" "Dinde zorlama yoktur." (Bakara, 2256), "Ve kuli'l-hakku min rabbikum fe-men şâe felyu'min ve men şâe felyekfur" ("Ve de ki: 'Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.'") (Kehf, 1829) âyetleriyle birlikte düşünmeliyiz. Müslümanların dışındakiler de bu âyet-i kerîmeler üzerinde kafa yorabilirler. Eğer kafa yorarlarsa, kendilerini "İslâmî" daire içinde gören, bütün gruplara ölçü koyabilirler, hangilerinin dairenin dışına çıktığını anlayabilirler, asıl Müslümanı ayrı tutabilirler. "Barış"ı kişiye endekslemeden, devletler ve milletler için öne alalım. 'Büyük düşman' Yunanistan'ın Başbakanı Venizelos'un barış örneği mektubunu vereceğim. 30 Ağustos 1928 tarihli mektup, dönemin başbakanı İsmet İnönü'ye hitaben yazılmış. "Excellence Yunan halkının büyük bir çoğunluğu güven göstererek kaderlerini dört yıllığına bana teslim etmiş bulunuyor. Sizi temin etmek isterim ki benim en büyük arzum, iki ülke ilişkilerinin düzenlenmesi ile iki ülke arasında yakın bir dostluğun sağlanması ve bu yakın dostluğu, bu sefer, mümkün olan en geniş şekli ile bir dostluk antlaşması, saldırmazlık ve hakemlik antlaşması ile resmîleştirmektir. Türkiye'nin bizim topraklarımızda gözü olmadığını iyi bildiğim için seçim süresi boyunca her fırsatta halk önünde Yunanistan'ın da Türk topraklarında hiçbir şekilde gözü olmadığını defalarca tekrarladım. Bu konuda var olan antlaşmalar samimiyetle ve kayıtsız-şartsız