Dini araç olarak kullanırsanız

Ak Parti, gide gide din eksenine daha fazla kaydı. Din deyince her şey duruyor. İnsanlar, "din"de ısrarın yanlışını doğrusunu gündeme getiremiyor. Hemen "kâfir", "ateist", "inançsız" yaftasını yapıştırıverirler! Millî Eğitim Bakanlığı öyle dizayn edildi ki, bütün orta mektepleri "din" eksenine oturtulma ameliyesiye girişildi. Sosyoloji profesörü olan kişi bakan yardımcılığından alındı, yerine bütün mektepleri imam hatipleştirmek isteyen, imam hatipleştiremediklerine veya göze batmasın diye ilişemediklerine tarikat bağlantılı vakıflar yoluyla imam hatipleştirmeyi şiar edinmiş genel müdür bakan yardımcısı yapıldı. "Bakan Bey göstermelik; protokol için. Asıl iş sende. Bütün yetkileri sütrede sen kullanacaksın." dendi. İnceleyin beni doğrulayacaksınız! (Sütre; örtü, engel. Dinî manası da var.) Buna laiklik elden gidiyor, gibi kalıp sözlerle karşı çıkmak ters teper. Asıl Müslümanlığın ne olduğunu ortaya koymak gerekir. Dini tebliğ etmiyorlar. Saray'ın çıkarı neyi gerektiriyorsa, dini ona eviriyorlar. Prof. Dr. Mehmet Görmez, Diyanet İşleri Başkanı'yken bir il müftüleri toplantısında sarf ettiği şu sözleri bir vesileyle vermiştim: "Dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır. Bu tür hâdiseleri İslâm açısından değerlendirirken Yaratıcının sonsuz kudretini yok saymak ne kadar yanlışsa insanın suç ve sorumluluklarına ilâhî kudret üzerinden mazeret üretmek de o kadar yanlıştır. İlâhî adalete gölge düşüren tez ve yorumlardan kaçınmak gerekir. Bizlerin, zulmü meşrulaştırmaya araç yapan dini algılama biçimleriyle kendi hatalarını örtmek için dini istismar eden yorumlar karşısında hakikati söyleme mecburiyetimiz vardır." Prof. Dr. Mehmet Görmez'i, bu iktidarda bu sözleri söyleme cesaretini gösterdiği için kutlamak gerek! M. Görmez gitti, Prof. Dr. Ali Erbaş geldi. 1919'da cuma namazında okunan hutbeye bakın: "Sizi açlıkla sınayacağız, maddî ve manevî sıkıntılar alın yazısı, isyan etmeyin. Bu dünya imtihan dünyasıdır. Acınızı isyana dönüştürmeyin." Millet aç. Homurdanmalar başlıyor. Tedbir yok ama fetva var: Sıkıntı alın yazısı. Katlanacaksınız. Gerisini söylemiyorlar: Nasıl olsa dinleyen anlayacak. Yoksa cehennemi boylarsın! Diyanet'e "Ticarette kâr haddi var mı" diye soruluyor. Şu fetva veriliyor: "Konuyla ilgili olarak Allah resulü, fiyatlar artmaya başladığında kendisinden bu duruma müdahale etmesi istendiğinde şöyle buyurmuştur, 'Şüphe yok ki fiyatları tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah'tır. Ben sizden herhangi birinin malına ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle o kimsenin hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem.'" Şimdi darlığa daha fazla düşüldüğü için insanlar bu sözleri, "Diyanet, iktidarı korumak için tevekkül edin demek istiyor." şeklinde anlıyor. Anlamakta da mazur. Hadisler çok sonra toplanmaya başlanmıştır. Onun için muhaddislik gibi bir ilim dalı ortaya çıkmıştır. Hangisi