Yaşasın Cumhuriyet!

"Mütarekenin kara günlerinde silahlarımız ellerimizden alınmış, memleketimizin en can alacak noktaları düşmanların işgal pençeleri altında kalmıştı.Bu modern Ergenekon'dan nasıl çıkacağımızı üzüntü ve endişeyle düşünürken memleketin bağrından fışkıran kuvvetli bir ses duyuldu:- Kalk kurtulacaksın!Bu munis (cana yakın) ses Türkün kendi sesi idi, çünkü onu haykıran Türkün bir büyük oğlu idi:Mustafa Kemal..."Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanının 10. yılında (29 Ekim 1933), Atatürk'ün fikir ve eylem arkadaşı, gazetemizin kurucusu Yunus Nadi, Cumhuriyet'teki başmakale köşesinde böyle yazmış.Evet, Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün en büyük mucizesidir, tarihe atılan imzadır, Aydınlanma devrimidir, baskıcı rejime karşı direniştir, emperyalizmin acımasız çarklarına sokulan keskin kılıçtır.Kadınların, çocukların, kimsesizlerin onurlu başkaldırışıdır aynı zamanda. Çünkü Cumhuriyet, ulu önderin ifadesiyle, "kimsesizlerin kimsesidir..."99. yılını geride bıraktı görkemli Cumhuriyetimiz geçen cumartesi, 100. yaşına ilk adımlarını attı.Ve Cumhuriyet gazetesi, hem 29 Ekim hem 30 Ekim sayıları ile Türk basın tarihine not düştü; "Bayram böyle ölümsüzleştirilir ancak" diyordu eski devlet bakanlarımızdan biri, gazeteyi okuyup duygularını bizlerle paylaşırken...Gerçekten de cuma ve cumartesi günleri gazete genelinde, "seferberlik" vardı. 36 sayfalık bayram gazetesinin, 29 Ekim'e yaraşır biçimde çıkması için tüm servisler, tüm temsilcilikler ve elbette yazıişleri gecesini gündüzüne kattı. Her yazı birbirinden değerliydi. Gazetemizin imtiyaz sahibi Alev Coşkun'un "Yakın Tarihten Yansımalar" köşesindeki, Cumhuriyetin ilan ediliş öyküsü ise 26-27-28-29 Ekim'de yaşanan olayları su yüzüne çıkaran nitelikte bir inceleme olarak kayıtlara geçti.29 Ekim haftasının üzücü noktası ise iktidarın ısrarla Atatürkçü, Cumhuriyetçi kesimin sinir uçlarına dokunma hamleleriydi.AKP Grup Başkanvekili Mahir Ünal'ın, Türkçe üzerinden hem de 29 Ekim sürecinde Atatürk Devrimleri'ni hedef alışı, daha doğrusu partisinden bu skandala ses seda çıkmayışı dikkatlerden kaçmadı. Eskiler der ki, "sükût ikrardan gelir". Demek ki AKP'nin ana kademesi aslında Ünal gibi düşünüyor. Durum böyle olunca konu diğer siyasi partilerin gruplarında masaya yatırıldı. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener, Ünal'ı, "SADAT kafası ve tarihi saptırmak" ifadeleriyle eleştirdi. Milliyetçi Hareket Partisi lideri Devlet Bahçeli ise Ünal'ı grup toplantısında, "Cumhuriyet antitez değildir" diyerek eleştirdi ama Cumhuriyet rejimi ile mesafeli olan iktidar partisi AKP'ye verdiği desteği sürdürdü. Bahçeli'nin bu tavrını en iyi yorumlayan gazeteci ise Ege Temsilcimiz Tuncay Mollaveisoğlu'ydu. "Bu ne yaman çelişki" manşetiyle okurlarımızın karşısına çıkan Mollaveisoğlu, Bahçeli'nin AKP'yi iktidarda tutma çabasının perde arkasını yazdı.Gerçekten de konu üzücü. 29 Ekim günü, "vasat" bir demeçle Cumhuriyetle meselesi olmadığını söyleyip geri adım atsa da Ünal gibi "kıdemli" bir siyasetçi, "bilmeden" konuşmamalı. Örneğin, Arapça alfabeyle Türk toplumunun, Uygur Devleti döneminde "Satır altı Kuran tercümesi" ile tanıştığını, edebiyat fakültelerinin kantinindeki öğrenciler dahi bilir. Ama gelgelelim, Ünal ve danışman ekibi