Yasa, anayasa, sansür

Geçen haftanın olayı, kuşkusuz ki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, gündeme getirip Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP kanadının üzerine atladığı "başörtüsü" tartışmasıydı.Konu açılır açılmaz, "Ülkede açlık ve yoksulluk tabanlı onca sorun varken, kılık kıyafet üzerinden siyaset yapmak doğru mu" sorusu masaya yatırıldı.Yazarlarımız da bir hafta boyunca konuyu enine-boyuna irdeledi, öyle ki birçok TV kanalı hem sabah yayınlarında hem de akşam pehlivan tefrikasına dönen tartışma programlarında, manşetlerimiz üzerinden yorumlarda bulundular...Ayrıca da Cumhuriyet'in bu konudaki görüşü bellidir. 7 Mayıs 1924'te neredeyse yine orada Cumhuriyet!Yine de 5 Ekim 2022 tarihli başyazımızdan bir alıntı ile duruşumuzu netleştirelim:"Laiklik ilkesi aslında uygar Türkiye'nin en önemli gücüdür. Bu nedenle laik ilkelere dayalı hukuk sistemini titizlikle korumalıyız.."Tartışmaları bir yana bırakırsak Cumhuriyet'in deneyimli iç politika muhabiri Selda Güneysu, kulis haberleriyle, sadece meslektaşlarının değil, Türkiye gündeminin önüne geçti. Örneğin Kılıçdaroğlu'nun gece yarısı videosuyla başörtüsü kartını açmasının hemen ertesinde Güneysu'nun, "CHP yasa önerisi verdi, AKP'den anayasa resti geldi" başlıklı haberi, bir gün sonrasının gelişmesiydi. Yine Güneysu'nun, "Erdoğan'dan yeni yasak sinyali" haberi, Cumhur iktidarının aile yasası üzerinden özel yaşama ilişkin tasarladığı oyunu ortaya çıkardı. Nitekim hem AKP'nin hem Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başörtüsü ve kılık kıyafet üzerinden verdiği mesajların, kadınların giyim-kuşam ve tercihlerinden çok modern yaşama müdahale adımı olduğu da ortaya çıktı. O günlerde Erdoğan'ın bir demeci dikkat çekiciydi: "Kılıçdaroğlu pas verdi, bizim de gol atmamız lazım. Bilmiyor ömrümün santrforlukla geçtiğini."İsterseniz Erdoğan'ın spor yaşantısı üzerine bir paragraf açalım:Recep Tayyip Erdoğan'ın yaklaşık 15 yıl süren futbolculuk yaşantısında savunma oyuncusu olduğu, hatta kendisine o dönemin Alman milli takım defans oyuncusu Franz Beckenbauer'den esinlenilerek "İmam Beckenbauer" denildiğini biliyoruz. En iyi dönemini de bir İBB takımı olan (sonradan İBBSK adını aldı) İETT'de yaşadı. Ne var ki Erdoğan, santrfor değildi, uzun boyu ile savunmanın ortasında oynar ara sıra rakip kaleye gol atardı. Erdoğan'ın futbolculuk günlerini izleyen bir ağabeyimin, "Kendi kalesine de golü vardı, kazara.." sözünü de unutmam.Bu bağlamda önümüzdeki günlerde Erdoğan'ın rakip kaleye mi yoksa kendi kalesine gol attığını hep birlikte göreceğiz.Öncelikle belirtelim ki başörtüsü konusu futbolun argo terimleriyle şekillendirilmemeli. İster cumhurbaşkanı olalım ister parti lideri, kadınların kişisel hak ve özgürlükleri üzerinden "eril" siyaset yapmamalıyız. Hele hele muhalefet, giyim-kuşam özgürlüğü konusunda topluma güvence vermek istedi diye, bir adım öne geçme adına işi pazarlık konusu hiç yapmamalıyız. Kaldı ki Türkiye'nin her seçim dönemi muhafazakâr iktidarlarca bilerek kanatılan yarası olan başörtüsü konusunu keşke "erkek" siyasetçiler değil de kadınlar tartışsa. Sena Tufan'ın manşet haberindeki gibi tüm bedeli kadınlar ödemese.Eğer başörtüsü konusu açılmasaydı geçen haftanın öncelikli gündeminin sansür yasası olduğunu da anımsatmakta yarar var. Çünkü maddeleri teker teker kabul edilen sansür yasası, dezenformasyonun önüne geçmekten çok, bir tür "susturma" yöntemi. Üstelik işin ucundahapis cezası var. Hem de Türkiye, tarihi bir seçime giderken oylanıyor bu yasa!Sağ olsunlar, muhalefet milletvekilleri, bu yasanın geçmemesi için direniyor. Ama bu direniş yetmez. TBMM birleşimlerinde