Türk okçuluğu tarihin içinden zamanımıza kadar ulaşan bir kültür değerimiz olarak hayatımızda varlığını sürdürmeye devam ediyor. Hun ve Göktürk çağı sonrası İslami devirde de Selçuklu, Memlûk ve Osmanlı devirlerinde süreklilik ve faal bir gelişme içinde okçuluk malzeme ve töre olarak kendisini devam ettirdi. Osmanlı dönemi Selçuklu-Memlûk çizgisinde edindiği alt yapı ile okçuluğun farklı alanlarda devam ettiği ateşli silahlar sonrasında da varlığını sürdürdüğü bir devirdir. İşte bu döneme ait elimizde okçuluğa dair pek çok yazılı eser ulaşmıştır. Bunlardan biri olan Vahid Paşa'nın 19. Asrın başında kaleme aldığı Minhac-ı Rumat adlı eserinde okçuluğa dair pek çok bilgi yanında okçuluk anlayışı ve töresi diyeceğimiz konularda da değerli bilgiler vardır. Osmanlının son devrinde kaleme alınan bu eserde akseden töre ve anlayış aslında asırlardır sürdürülen felsefenin yansıması olarak çok değerlidir. Bu eser vesilesi ile Osmanlıların kimler okçu olabilir sorusuna verdikleri cevabı ve bunun karşılığı beklenen şartları öğrenmemiz mümkün olabilmektedir. Türk okçuluğu nedir ve hangi şartlarda icra edilir sorusunun cevabı da bu meyanda ortaya çıkmaktadır. Eserin Kütahya nüshasını çalışırken rastladığımız bu kısım ülkemizde gelenekli Türk okçuluğu ve töresi ile ilgilenenler için değerli bir katkı olarak görünmesine binaen bu yazının konusu oldu. Böylece okçuluk söylenceler dünyasında kendi kaynakları üzerinden ayakları yere basan bir meseleye de dönüşmüş olmaktadır. Eserin içerisinde Okçuluğu öğrenmenin ve öğretmenin sünnet olduğundan bahisle başlayan bir yerde aşağıda aktaracağımız malumata rastlanmaktadır. Biz ilgilisi için yazarın kendi dili ve sadeleştirmiş halini birlikte vermeyi kullanımı etkin hale getirmek adına tercih ediyoruz:
"İlm-i remyin taallümü sünnet olduğu misüllü erbab-ı istihkaka talimi dahi sünnet-i seniyye olmaktan nâşi tâlib-i remy-i sihâm olanların pâk-abdest ile kemanı destine i'ta ve muallim üstadından gördüğü gibi atıp tutmayı talim ve imâ edip ber-kâide dokuzyüz kere karîb mesafe kat' eyler oldukta meyân-ı kemânkeşânda icra-yı rüsum-ı malume ettirdikten sonra ve vedia-i hazret pîr olan esrara mahrem ve âyende kendi gibi bir muallim-i muhterem eyler. Lakin furûmaye ve meçhûlu'l-ahval olan eşhasa ve validenin izin ve rızası munzam olmayan sıbyana ve tab'ında televvün-i imtina ve kabul ve zatında ebleh ve bi-ukûl olan insana ok atmayı talim ve mezâyâ ve hafâyâsını ifade ve tefhim eylemek caiz olmamakla ulemâ-yı fen ve bulâğâ-yı sahib-i zihnin bu babta şart ve ihtiyâtları Gunyetu'l-Merâm nam kitap sahibi nakl ve beyan eylediği vech üzere kabza tâlibi olan adamların evvel be-evvel ahvâl ve efâl ve sıdk ve kizb makallerine dikkat ve vüs'ü ve kudret ve iz'an ve ferâset ve İslâm ve diyanetine gereği gibi kesb-i ıttıla' ve marifet edip ol tâlibin İslâmına ve kelamına vücuhla itimat olunur ise ve bazı azasının bazı üzerine ziyade ve noksanlığı yoksa hayatta oldukça ve imkânını buldukça ok atmağı terk etmemek ve her tâlib-i müstehakka talim-i remyde buhl eylememek ve vâcibü'l-katl olan muziyât ve sayd ve şikâr makûlesinden maada eti yenmez hayvanâta ve Müslüman ve muâhede ve ahval-i kendinin manzûr ve malûmu olmayan mahallere ok atmamak ve abdestsiz eline tîr u keman almamak şartları yegân yegân arz ve teklif ve şurut-ı mezkûreye riayet etmek üzere kabul eyler ise badehu talim ve tarif olunmak vaciptir. (Okçuluk ilminin öğrenilmesi sünnet olduğundan hak edenlere öğretilmesi de bu sebeple sünnet olmasından dolayı ok atmaya talib olanların temiz bir abdestle yayı eline vermek ve öğretmen ve üstattan gördüğü gibi atıp tutmasının öğretmek ve göstermek kural üzere 900 gezi geçmeye başlayınca okçular arasında bilinen tören yaptıktan sonra pir hazretinin emaneti olan sırlara sırdaş ve gelecekte kendi gibi muhterem bir öğretici kılar, fakat yeteneksizbeceriksiz ve durumu bilinmeyen kişilere ve annesinin izni ve rızası olmayan çocuklara ve fıtratında kararsızlık, çekingenlik ve ikirciklilik olanlar ve ahmak ve akılsız olanlara ok atmağı öğretmek ve inceliklerini ve özel sırlarını anlatmak ve açıklamak caiz değildir. Bununla beraber sanat ehli ve akıllı belagat sahiplerinin bu konuda şart tedbirleri Gunyetu'l-Meram isimli kitabın yazarı tarafından aktarılarak açıklandığı üzere kabza talibi olanlar yani okçuluk yapmak isteyenler her şeyden önce fiilleri ve davranışları düzgün, söylediklerinde doğru ve yalan konusunda dikkatli, güçlü, kuvvetli anlayışı ve kavrayışı üstün olmalıdır. Yine İslam'ı dinini iyi bilip bu kişinin Müslümanlığına ve sözlerine her bakımdan güvenilirse ve vücudunun organlarında eksiklik ve fazlalık yoksa hayatta oldukça ve imkan bulduğu nisbette ok atmayı terk etmemesi gerekir. Şartlarını taşıyan ve ok atmayı öğrenmek isteyenlere okçuluğu öğretmek konusunda cimri davranmamak ve katli vacip olan zararlılar ve av hayvanları sayılanlar dışında eti yenmez hayvanlara ve Müslümanlara ve zimmilere, emin olmadığın bilmediğin yerlere rast gele ok atılmamalıdır. Abdestsiz eline ok ve yay almamak şartlarına tek tek uymak arz, teklif ve yukarıda sayılan şartlara uymak üzere kabul ederse ancak ondan sonra kendisine ok atmanın öğretilmesi ve açıklanması vaciptir.)
Vahid Paşa, okçu kimdir Okçu nasıl olmalıdır Okçunun özellikleri nedir sorularına bazı nitelik ve nicelik ilkeleri üzerinden bir cevap vermektedir. 19. Asır başında okçuluk öğrenilmesi ve öğretilmesi sünnet olarak değerlendirilen bir uğraş idi. Türklerin bu eski yoldaşı İslamî dönemde, daha önceki yazımızda gösterdiğimiz üzere(Kendözümüzün Değer Kaynaklarından Türk Okçuluğu), Dinler tarihi ve İslam Tarihi ile birleşerek bir anlam dünyası var etmiş idi. Bu bakımdan okçuluk değer dünyasıyla bağlı olarak abdest ile başlayan bir etkinliktir. Buraya kadar mesele kendi töresi içinde mana dünyasını oluşturmuştur. Bundan sonra ise artık niteliği gösteren nicelik şartı gelmektedir. Bir kişinin kemankeş meyanında sayılması için 900 gezi(547 metre civarı) geçmesi ve kabza töreni denilen faaliyetin icra edilmesi kişinin okçular arasında kabulü ve deftere yazılması söz konusu oluyordu. Bu mesafeler sırasında okçunun önce azmayiş (486mlerde) sonra pişrev (547m.ler) atarak yeterliliğini gösterdiği ve kabza alma denilen yeterliliğe eriştiği bilinmektedir. Böylece kişi kemankeşokçu sıfatını aldığı gibi gelecekte öğretici olma niteliğini de edinmiş olurdu. Bunun dışında metnin içerisinde siyaha boyadığımız bir takım fizik ve ahlak yeterlilikleri aranmaktadır. Akli ve ahlaki melekeleri ve fiziki yeterliliği tam olan ve annesinin rızası olmak gibi şartlarla kendi kalite alt yapısını kurmuş olan okçulukta karakter sağlamlığı önemli bir kriterdir. Bu şartlar yoksa öğretim caiz değilken şartlar ve talep yerinde iken sünnet görülen bu meseleyi öğretmek vacip hükmüne getirilmiş idi. Abdest şartının iki kere tekrarlanması temiz niyet ve temiz iş anlayışı olarak görülmelidir.