Travma Algısı yahut Depremde Yıkılan Ruhlar

Bu yazının sahibinin alanının tarih olduğu ve psikolojiye dair değerlendirmelerin bazı okumalara dayalı olarak yaptığımızı ve deprem hafızamıza bir tarihçi olarak not düşerken meseleye disiplinler arası bakarak tespitimizi yapmaya çalıştığımızı ifade etmek isteriz. Amacımız travmaya dair psikolog ya da uzman görüşütavsiye vermek değil bütün bir bakış içinde travma algısı denilen konuya önemine binaen bir tarihçi notu düşmek istediğimiz düşünülerek bu yazı okunmalıdır. Bu meseleyi her türlü medyada özellikle travma çalışmış psikolog ve uzmanların anlatması özellikle faydalı olacaktır. Yaşadığımız deprem felaketi sonrası enkaz kaldırma işleriyle fiziki dünyamıza dair tedbirler yürürlüğe giriyor, yıkılan fiziki olanın tamirine dair çalışmalar devam ediyor. İnsan iki yönlü bir canlı bir tarafı ile fiziki diğer yanıyla ruhi bir varlık. Deprem olayı milletimizin bir kesimini fiziki olarak en ağır şekliyle etkiledi. Canımız yandı. Can kayıplarımız yaşandı. Bir de enkazdan kaçanlar ya da kurtulanlar yani deprem sonrasında nefes alıp vermeye devam eden canlarımız var. Genel tartışmanın fiziki olan üzerinden yürüdüğüne şahit olurken deprem sonrası oluşacak travmatik yıkıma dair pek konuşulan bir şey duymuyoruz. Lakin bir yandan bölgedeki ahali diğer yandan tüm milletçe bir travma yaşadığımızı düşünüyor muyuz Uzmanlarınca travma algısı olarak adlandırılan konu hepimizde farklı etkiler ile devam ediyor. İşte tarihçi olarak bizi ilgilendiren de bu olguya işaret edip, deprem tecrübemize bu hususu da katarak bakmaktır. Travma algısı aynı olaya verdiğimiz birey tepkimizin sonuçlarıdır olarak görülüyor. Bu noktada travmayı yönetmek kolay olmasa gerek; kimileri bu olayı iç ve dış dünyasındaki dayanaklarla daha hafif atlatırken kimileri için bu algı çok yıkıcı olabilir. Hatta depresyona dönüşerek ölümcül sonuçlar doğurabilir. Bu bakımdan travma algısının sonuçları enkaz ve kaldırılıp şehirlerin fiziki olarak ayağa kaldırılması kadar önemlidir diye düşünüyoruz. Narsist eleştirilerden ziyade halden anlayarak birbirimizin koluna girmemiz gereken zamanlardayız. Uzmanlarının bu konuda yapacakları katkı bu zamanlarda hayati boyuttadır. Peki nedir bu travma "Travma, ölüm, ölüm tehdidi, ağır yaralanma ya da bedenin bütünlüğüne yönelik bir tehdidin ortaya çıktığı ve kişinin kendisinin yaşadığı ya da tanık olduğu olaylar travmatik yaşantılar olarak tanımlanmaktadır. Deprem, sel, yangın, vb. gibi afetler, savaş, ırk veya din ayrımcılığı, boşanma, reddedilme, çocuk istismarı, tecavüz, işkence, vb. yaşantıları psikolojik travmalar olarak görülebilir. Travma, bireyin kişiliği ve psikolojik yapısı üzerinde şu veya bu ölçüde kalıcı bir etki bırakan olağandışı, felaket niteliğinde bir yaşantının anılarından kaynaklanan bir rahatsızlık ve bunalım durumu olarak tanımlanır." Parvaneh Ebrahımı Dınvar, Travma Sonrası Stres, Dünyaya İlişkin Varsayımlar Ve Tanrı Algısı Arasındaki İlişki, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Ve Din Bilimleri (Din Psikolojisi) Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2011". Burada akademik bir çalışmadan aktardığımız tanımdan yola çıkarsak yaşanan deprem bir travma kaynağı olarak ruhumuzda da enkazlar oluşturmaya devam ediyor. Travma algısının ise bireylerde yaşadıkları şeylere göre farklı etki ve tepkilerle yaşanır halde olduğunu düşünmek için psikolog olmaya hacet yok sanıyorum. Bir çocuk, kadın, sevdiklerini kaybeden birisi, daha önce deprem yaşamış bir başka kişi ve daha onlarca ihtimal içinde bu konu yaşanıyor olmalıdır. Bunu uzmanlarının gereğince anlatacağı dikkatlerle düşünmek ve tedbir almak önemlidir. Biz deriz ki bu süreçte halden anlamak şüphesiz çok önemli yani demek istiyoruz ki milletçe birbirimizin halinden anlamamız gereken bir imtihanla daha karşı karşıyayız. Tarih bu tecrübeden ders alanlara gelecekte iyilik ve esenlik değilse de yeni travmalar vaat ediyor şüphesiz! İnsanlar bu süreçte travmaya farklı tepkiler verebiliyorlar. Uzmanların görüşlerinden anladığımız kadarıyla kişilerin algılarının şüphesiz yaşantılar ve münferit bir sürü şarta bağlı olarak geliştiği ifade ediliyor. Burada bahsedeceğimiz tezahürler bir tespit olmanın ötesinde okunmamalı bir tarihçinin toplumu, hayatı ve zamanı anlama gayreti olarak disiplinler arası bir bakışla bir duruma ve olguya bakış olarak değerlendirilmelidir. Ne bir tavsiye var ne de bir çözüm önerisi. Ne demişler yarım doktor candan edermiş. Bu çerçevede travmalara veridliği söylenen tepkilere bakarsak, kimisi soğukkanlı ve sakin kalarak bu travmayı savuşturmak isteyebilir. Kimileri ise hedef ve planlarına yoğunlaşarak bu durumla baş etmeye çalışabilir. Bir kesin ise kendime işlerin daha iyi olacağını söyleyerek; bunun da bir imtihan olduğu, düzeleceği söylemi ile konuya yaklaşmayı seçer. Diğer bir grup ise algısını acı veren duyguları azaltmaya çalışarak