Tanrı Uludur'dan Allah'u 'Ekmer'e muhafazakarlaşan Türkiye |Şaban Çetin

Başlığı okuyanlar hemen bir yazım yanlışı olduğuna hükmedecektir muhtemelen. En baştan bu hükmü hükümsüz kılmak isterim. Yaklaşık kırk beş gün boyunca bulunduğum köyün camiinin hoparlöründen, bu garip telaffuzu dinlemek durumunda kalmış olmaktan dolayı, bu başlıkla bir yazı yazma gereği duydum. . Köyün delikanlı imamı, kimsenin bilmediği bir sebeple, ezan okurken çoğunlukla "Allah'u Ekmer" şeklinde telaffuz ediyor. Bu telaffuzun sebebini öğrenmek isteyenler netice alamadığından, ben de bir girişimde bulunmayı zait addettim. Üzülmekten ve uzun boylu düşüncelerin girdabına dalmaktan kendimi alamadım Çocukluğum köyde geçti. Yaşlılar, köyün eskilerinden bir nefeste onlarca hoca ismi sayarlardı; Molla Ömer, Molla Osman, Molla Recep... Ne yazık ki, özellikle taşraya atanan imamları nitelik itibariyle tarttığımız zaman, devletimizin köyü ve köylüyü gözden çıkarmışlığına dair alametleri, çok sarih olarak görmemiz mümkündür. Ülkemizin son kırk yılının muhafazakârın devri iktidarında geçtiğini nazarı dikkate aldığımızda, bu nitelik kaybının üzerinde enine boyuna düşünmek gerekiyor. Özellikle, siyasal muhafazakârlığın dozunun artmasına mukabil, muhafaza edilmesi beklenen şeylerin ziyana uğraması ayrıca üzerinde durulmayı hak ediyor. Kırsal yerleşim alanlarındaki imam efendilerin evsafı bağlamında ise, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın meseleye yaklaşımı ve işi tutuş şekli muhakkak sorgulanması gereken bir husustur. Bir kurumun tabanındaki nitelik kaybı tavanıyla da doğrudan ilgilidir. Aksini iddia eden var ise beri gelsin. Ülkemizde, idarenin, dine ve dindarlara en mesafeli olduğu günlerde, imamlarımızın toplum içindeki yer ve fonksiyonları, kesinlikle bugünküyle mukayese edilemeyecek ağırlık ve itibarı haizdi. Eskiden insanlar, aralarında bir sorun çıktığında mahkemelere koşmazlar, köymahalle imamları müracaat edilen kimselerin en başında gelirdi. İmamlar sadece dinî mevzularda değil, hemen her konuda kendilerine danışılan, istişare edilen kimselerdi. Onlara herkes saygı gösterir, onlar da herkesin iyi ve kötü günlerinde yanlarında olur, her müşküllerinde yardıma koşarlardı. Şimdi imam efendiler kendilerini mevzuatın çizdiği sınırlara hapsetmiş durumdalar. Mesela köyümüzün imamı, her nedense, değil cami dışında cami avlusu ve içinde bile kimse ile muhatap olmuyor. Köyde vakit namazlarına artık kimse gelmiyor. İmam Efendi bu durumdan müşteki değil. Çoğu zaman ezan "Ezanmatik"ten çalınıyor. Ezan okunmuyor, maalesef çalınıyor. İmam Efendi'nin bir hutbe okuması ve Cuma Namazı kıldırması var ki, insanın üstüne derin bir ufunet örtüsü çöküyor. Orada "Cuma Müminlerin bayramıdır." Hadisi Şerifine dair bir emare görebilmek mümkün değil. Büyük bir usanç ve zorunluluk eseri bir eda rutubet gibi dolduruyor köy camiini. "Tanrı Uludur" zulmünün sürdüğü demlerde, jandarma gelirse haber versinler diye gözcü dikerek ezan okuyan, dipçik yemeyi, hakarete maruz kalmayı, hapse girmeyi göze alan İmamlar "Ezanmatik"ten çalınanı ya da lakayt okunan ezanları duysaydılar ne derlerdi acaba Niyetim köy imamı bir delikanlıyı yermek, onu tahkir ve tezyif etmek, değil elbette. Keşke bu münferit bir örnek olsaydı. O zaman bu denli mesele etmek gerekmezdi. Ancak bu örnek bütüne ait önemli bilgiler veren bir kesit teşkil ediyor. Köyün bağlı olduğu ilçe ile diğer bir ilçe arasına yeni yol yapıldı. Eski yol köylerin yakınlarından savuşup geçerken yeni yol kestirme geçip gitmiş, köylülerin ana yolun uzağına düşmesine aldırış edilmemiş. Bu hâl, yukarıda bahse konu ettiğim mesele ile doğrudan ilgili bir paradigmaya işaret ediyor. İdare köyü ve köylüyü gözden çıkarmış. Köylerde yaşayanlar, ağırlıklı olarak ömrünün son demlerine ermiş bulunanlar. Yazları Büyükşehirlerden gelenlerle birazcık şenlenen köylerde güz gelince in-cin top oynuyor. Yaklaşık on bin nüfuslu olan ilçemizin ana caddesinde, hiçbir mimari hususiyeti olmayan binaların cepheleri, İdarenin finansmanı ile köpüklerle kaplanıp kahverengiye boyanmış. "Ölü yüzü pudralamak" deyimi, caddede arzı endam ediyor. Meydandaki eski Jandarma Karakolunun yerine yapılan ve iki katı garip bir "mimariye" sahip dükkânlardan müteşekkil caminin, girişini bulmak için birkaç kişinin rehberliğine müracaat etmeniz gerekiyor. Caminin duvarında asılı tabelalar tuhaf bir görüntü arz ediyor. Yapı muhafazakârlığın modernliğine dair birer vesika gibi, tabelalardan bir tanesi şöyle: "Kepçeci Ömer" altında cep telefonu... Mevcut cami ile arasında sadece cadde bulunan bir çay bahçesi