Çelebi Mehmed yahut Osmanlı Devleti'ni yeniden kuran aklı İbn Haldun'la anlamak

Çelebi Mehmet (1413-1421) Fetret Devri sonrası Osmanlı tahtına oturduğunda elinde I. Murat devri şartlarına dönmüş bir devlet vardı. Devletin yeni bir asabiyye ile yeniden onarılması gerekiyordu. Bu noktada İbn Haldun'un ifade ettiği üzere "Yurtta onun kuvvetinden üstün diğer bir kuvvet bulunmaz. Hükümdarlığın manası işte budur. Sınırları koruma, vergiler toplama ve delegeler gönderme gibi devletlere mahsus olan görevleri yapabilecek asabiyyeti, yani kendisine arka olan kuvvet ve kudreti olmayan kimse tam manasıyla hükümdar değildir" yaklaşımı dâhilinde yeniden tam bir hükümdar (mülk-i tam) olmanın hareketlerine girişilmesi gerekiyordu. Bu bakımdan Çelebi Mehmet, Osmanlı Devletini bir idare altında toplamağa muvaffak olduğu zaman bu devlet çoğu Anadolu'da olmak üzere Ankara muharebesinden sonra epey toprak kaybına uğramıştı. Rumeli'de de bir kısım arazi Bizans'a terk edilmişti. Candaroğulları, Saruhan Aydın, Menteşe, Hamideli, Germiyan ve Karamamlı toprakları eski sahiplerine geri verilmişti.(İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, c.2, Ankara, 1988, s. 347.) Asabiyye sarsılmış, mülk parçalanmış, sebep asabiyesi dağılma tehlikesine maruz kalmış; Osmanlılar kuvvetinin üstünde ya da dengi kuvvetler bulunan bir hal oluşmuştu. Beylikler yeniden canlanmış ve neseb asabiyesi ortamına geri dönülmüştü. Bu bakımdan Çelebi Mehmet içeride ve dışarıda asabiyyesini yeniden kurmak, tağallüb eyleyerek mülkü yeninden tesis etmek durumunda idi. Devleti İstanbul'u fethedecek sürece yeniden sokacak olan da işte bu toparlanma ile başlayan yeni süreç olacaktı. Bu cümleden olarak Çelebi Mehmet Samsun, Niksar, Tokat ve Sivas taraflarında Kara Devletşah, Kubadoğlu, İnal oğlu, Gözleroğlu, Köpekoğlu, Savcıoğlu ve Mezid Bey gibi yerli Türkmen beyleriyle çarpışarak bunları itaat altına almış veya katletmiştir. Akabinde Çelebi Mehmet kısa sürede Saruhan beyliğini tamamen, Aydınoğlu ve menteşe beyliklerini de hâkimiyeti altına almıştı. Bu cümleden İzmir'i zabpt edip Aydınoğulları Beyliği ve Karamanoğlulları, Candaroğulları seferleri ile bu yapıları asabiyesine yeniden bağlamıştır. Bunun yanında Mustafa Çelebi konusunda Bizans ile diplomasi yoluyla gerçekleştirdiği hamle ile kendi asabiyesine karşı tehdit teşkil eden diğer bir meseleyi de savuşturmuştur.( Uzunçaşılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s. 348, 350, 352, 356,) Çelebi Mehmet yüksek hâkimiyetini kılıç ve diplomasi yoluyla çevreye yeniden kabul ettirmek suretiyle devletin yapısını yeniden üstün kuvvet haline getirmiştir. Tüm bunlar olurken elçi teatisinin de gerçekleştiği görülür. Edirne'de hükümdar olduğunda Raguza (Dubrovnik) Cumhuriyeti, Sırp Despotu, Eflak prensi, Yanya dukası, Lekademonya despotu, Ahaiyya depotu, Venedik ve Ceneviz'den elçiler gelerek dostluk ve ticaret muahedelerini yenilediler. Memleketi dâhilindeki işleri tanzim ve tensik ile bozulmuş olan teşkilatı ıslah ve tadil mecburiyetinde olan Osmanlı hükümdarı, devletin İslam ve Hıristiyan devletleriyle sulh ve sükûn içinde yaşamasını umde ittihaz etmiştir. Gelen elçilere kendisinin sulh taraftarı olduğunu söyleyerek muahedeler yapmıştır. Yine Karaman seferine çıkamadan önce Karamanlılar'ın hamisi kabul edilen Memlûk sultanına pahalı hediyeler ile bir elçi göndermişti. Tüm bunlarla içerideki harekâtını gerçekleştirirken dışarıdan bir tehdit oluşmaması ve sınırların güvenli kalmasına gayret ediyordu.(Uzunçaşılı, Osmanlı Tarihi, c.2, s. 348-349; Halil İnalcık, Mehmet I, c. 28, D.İ.A., Ankara, 2003, s.392.) Çelebi Mehmet, İbn Haldun'un bahsettiği diplomatik tanınma ve diplomasi kullanma prensibini devleti yeniden tamir ve tadil ederken kullanmıştır. İç asabiyyeyi yeniden güçlendirme ve asabiyyesini çevreye kabul ettirme zaruretinde olan padişah dışarıda barışçı bir politika ile stratejisini uygulamıştır. Bu yolla dâhili ve harici sınırların korunmasına dair İbn Haldun prensibi de gerçekleştirilmiş oluyordu. İçeride güç kullanımı dışarı da ise diplomasi ile dengeyi kurarak devleti yeniden inşa etmiştir. Bunun yanında Çelebi Mehmed 1419'da Eflak'ta iç çekişmeler nedeniyle çıktığı bir seferde Eflak prensi Mircea aman dilemiş ve üç yıllık vergisini verdiği gibi oğlunu da rehin olarak göndermiştir.( İ. Hakkı Uzunçarşılı, Mehmet I, c.7, M.İ.A., İstanbul, 1988, s. 501.) "I. Mehmet saltanatı boyunca en temel mesele Osmanlı