Bir Farkındalık Güncesi

Mavi Gök Yağız Yer Hayat içinde yerimizin farkındalığını sağlayan, kavramlarını bize gösteren iki temel kendilik çerçevemiz var dersek hata etmiş olmayız. Bunlar kültür ve medeniyet olarak kavramlaştırdığımız iki olgudur. İnsan zihni varoluşunu muayyen bir zamandan beri düşünmeye başlayalı kendisini ifade ettiği her türlü maddi-manevi unsuru, anlamı ve tarzı bunların içerisinde ifade ediyor ve gösteriyor. Bu siyakta bu olgulara verdiğimiz adların modern tezahürleri mefhumlarındaki kadim gerçeği ve vakıayı ortadan kaldırmıyor. Yaşadığımız zamanın ahvalince bu değerlerimiz güçlü ya da zayıf yanları ile tarihte yani zaman ve mekândaki somutlaşmalarımızı, varlığımızı, hareketimizi temsil ediyorlar. Lakin son zamanlarda bunlara dair kafa karışıklığı söz konusudur. Zira milletçe içinde yer aldığımız araf tüm varlık parçalarımızı ya bütünlüğü içinde görememe ya da bir parçasını üstlenip diğerlerini önemsememe yahut yok sayma gibi bir hali ortaya çıkardı. Kendiliğimize farkındalığımız bu zaviyede kimi zaman silikleşiyor kimi zaman da yabancı kavramlarla kendimizi anlamaya, hayat tarzımızı, dünya görüşümüzü oluşturmaya çalışırken büyük bir karmaşanın arasından kendimize bakıyormuşuz gibi bir hal oluşturuyor. Kültür ve medeniyet kavramları sağduyusunu yitirip, bize kendimizi ve yaşadığımız zaman içinde yerimizi ve daha ötesi insanlığın ahvalini gösteremez olunca düşüncemiz dumura uğruyor. Ondan sonrası kırk pazarın eskilerinden kendimize çeyiz düzmek oluyor. Ehem mühim dengesi bozulduğu gibi, ölçüler ve değer yargılarının gerçeği bize gösterememesi ötesinde zamanın bize sağlayacağı dış etkilere karşı korumacı yahut teslimiyetçi tarzda iki aşırı uç üzerinden kendimizi konumlandırıyoruz. Bunun daha fenası ise bunun farkında olmadan bir farkındalık içinde olduğumuzu sanmamızdır. Sonrası tavuklarla konuşmaya çalışan bir canın iletişim sorunu haline geliyor. Muasır medeniyet seviyesi ve üzerini hedefleyen bir toplum için kültür ve medeniyet kavramlarını doğru anlama ki biz burada tek tipleşmiş bir tanım ve kavram dayatmasını asla kast etmiyoruz, ahenk içinde bir bütünlük için dengeli ve tabii bir uyum son derece hayatidir. Birbirine alternatif çerçevelerin olması insan olan yerde kaçınılmazdır lakin çelişkileri gerçek yerine koyup bunlar üzerine kavga etmek bir yerde hamakata varan bir kısır döngüye işaret eder. Bu saikler üzerinden medeniyet ve kültür anlayışımızı göstergeleri doğru ve gerçek olanı hedefleyerek düşünmemiz gerekiyor. Komşusu üst kattan alttaki ağacın üstüne toz silkeleyen bir kişinin ağacın her şeye rağmen tüm güzelliği ile mukabeleye devam etmesini gözlemlemesi ve o şahsiyetin bunun üzerinden insanı ve hayatı düşünmesi hali ve bir aklın inceliği ile iğne deliğinden geçen bu hali burada görmek ve düşünmek bu kavramları entelektüel birer itiş kakış meselesi olmaktan çıkarıp insani özümüze doğru yürüdüğümüz canlarla buluştuğumuz o yerden baktığımız bir farkındalık imkânına çevirmez mi İşte tam burada bilgemiz Aliya İzetbegoviç'e kulak vermek zamanıdır. Aslında burada da Aliyamızın gerçeğinin de farkında varmak vaktidir. Aliya mevzu bahis ettiğimiz meseleye dair zihnimizi fevkalade aydınlatacak bir yaklaşım ile konuya bakıyor: "Kültür, neden yaşadığımız sorusu ile ilgilenen sabit bir konudur; medeniyet nasıl yaşayacağımız, ihtiyaçlarımızı nasıl karşılayacağız sorusu temelinde sürekli bir ilerlemedir. Birisi hayatın anlamı, diğer hayat tarzıdır." Neden yaşadığımız sorusunun cevabını veren kültürle bu çerçeveden yüzleşip nasıl yaşayacağız konusu olan medeniyeti bu berrak tanım içinden düşünmeye başlayınca hayatın anlamıkültür ve hayat tarzımedeniyet derken neden bahsettiğimize dair olarak fikrimiz, aklımız ve düşüncemiz netleşmeye başlar. İşte tam burada kültür-medeniyet konusunun içeriği ve çerçevesi de billurlaşmaya başlayabilir. Uğruna