Talan sosyal adaleti nedir

Salı günü bir pazar esnafının bakış açısından, ekonomik krizi, talan ve yağma ekonomisini incelemiş, gelir uçurumunun büyümesi karşısında talan sosyal adaleti kavramının devreye girdiğinden söz etmiştik.Talan ve yağma ekonomisinin ülkemizdeki çok partili dönemdeki uygulamasına özgü, özel bir kavram olan talan sosyal adaletini bir örnekle anlatmak daha doğru olur:1980'li yıllarda bir yabancı meslektaşla, arabayla Boğaz kıyısında gidiyorduk Kalender Orduevi'nin önünden Sarıyer'e doğru dönünce Büyükdere sırtlarındaki kırık dökük bina yoğunluğunu gören konuğum sordu:- Bu neGülerek yanıtladım:- Bu kendine özgü bir kurum olan talan sosyal adaletinin ülkemizdeki çarpıcı örneklerinden biri.Anlatmaya başladım:"Ürettiğinden fazla üreyen ve tüketen Türkiye'nin kaynakların yağmasına ve talanına dayalı yağma-talan ekonomisinin sürdürülmesi konusunda toplumsal mutabakatın sağlanması amacına yönelik olarak, yağma ve talanın sınıf ve gelir farkı gözetmeksizin, tabana yayılma uygulaması, vatandaşın, yağma ve talana isyan etmesini engelleyen bir emniyet subabıdır.Vatandaşın bu çarpık yağma ve talan düzenine karşı koymasını engellemek üzere, kurnazca yöntemle 'Yağma ve talana sen de katılabilirsin' diyerek ona da pay verilmektedir.İstanbul, yağma ve talanın bol olduğu bir megapol, en yoğun olduğu yerlerden biri de Boğaz, varsıllar acımasızca talan ediyorlar. Büyükdere'nin sırtı da bir zamanlar gecekondu bölgesiydi. Gecekondu aşağı sınıflardan gelenlerin konut sorununu çözmek için getirilmiş bir kurum. Bir zamanlar, taşradan İstanbul'a göçenlerin o günlerde kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde yaptıkları gecekondular zamanla Boğaz bölgesi içine katıldı ve değerlendi. Buralardan arsa çevirip yer kapanlar, şimdi buradaki değer kazanan gecekonduların sahipleri tapu ve imar sorunlarını çözerek sonunda yağma ve talandan kendine düşenden nasiplenerek sınıf atlıyorlar.Başka birçok yerde yapılmış olan bu uygulamanın Boğaz gibi lüks mekânda bir başka örneği birkaç kilometre ötede Hisarüstü'nde var.Tabii talan sosyal adaletinin de kendi içinde farkları var. Düzenin egemenleri ile paryaları aynı ölçüde nasiplenmiyorlar yağma ve talandan. Herkes, ağırlğına, kimin adamı olduğuna, hangi destekleri sağladığına, hemşerilik, tarikat, cemaat ilişkilerine göre kendine düşenle yetinmek zorundadır. Talandan pay alabilmek için düzenin içindeki ilişkileri iyi bilmek, hünerle kullanabilmek, büyük kavga vermek zorunluluğu vardır.