Utanmadan yine resimleri ortaya sürdüler

Güya Sayın Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Beyin kasten yıktırdı diyerek Kasımpaşa kursunun yıkılış resimlerini bu seçim öncesinde de aleyhte kamuoyu oluşturmak için günümüzde tekrar sosyal medyada dolaşıma soktular. Elden ele dolaştıranlara biraz olsun Allah'tan (CC) korkmalarını hatırlatmak üzere bu yazıyı kaleme alıyorum. Söylediklerinin, anlattıklarının tamamı yalan ve yanlıştır. Hepsi kurgulanmış bir tiyatroyu oyunundan ibarettir. Kurgulanan bu tezgâhı, bu oyunu çok güzel oynuyorlar, halen onu bir reklam maksadı ve karşı tarafı kötülemek üzere kullanıyorlar. Neredesin ey vicdan.. Allah rızası için lütfen dikkatlice konuya aydınlık getirecek yazımı sonuna kadar okuyunuz. Sadece Müslüman kardeşlerimiz hakikatleri öğrensinler diye bu satırları yazıyorum. Kısaltarak yazacaklarımın tamamı doğrudur. 13.05.2023 tarihinde kendi sosyal medya hesabımdan yayınladığım bir Karadeniz fıkrasının altına Rize'den Hemşerim, İstinye'den komşum değerli dostum. Şaban Akdağ Bey Efendi yazımın altına bir not düşerek benden bir husunun açıklanmasını istedi (Kasampaşa kursunun yıkılma hikayesi, tekrar internet ortamında yıkılma resimleri dolaşıyor diyerek.). Ben de konu ile alakalı dinlediğim bir olayı olduğu gibi kardeşlerime açıklamak ve onlarla paylaşmak istiyorum. Şunu kesinlikle bilmenizi isterim ki, yazımda en ufak bir ilave yoktur. Önceleri İstinye'de talebemiz iken, okuyup, tekâmül bitiren Rizeli bir yardımcı hocamız vardı (İsmi Mahfuz). Bu vefasız kişi talebeliği yıllarında bizim evi arar rahmetli eşime: "Emine Abla aklımıza karalahana, mısır ekmeği geldi. Lahana sarması geldi" der ve bizim evde hazırlanır kendilerine haber verilir, gelir alırlar, kursta yine birkaç tane Rizeli olan genç yardımcı hoca arkadaşları ile beraber yerlerdi (Arkadaşları halen hayatta). Zamanla kendisi bizim bir komşunun kızı ile evlendirilmek istendi. O kızı almadı. Rize'den başka bir kızla evlendi. Bunun üzerine kendisi (o tarihlerde İstanbul'daki yurtların idarecisi tarafından) kurslardan uzaklaştırıldı. Çok zor günler geçirdi. Rahmetli Osman Kabil, rahmetli babam, halen hayatta olan H. Şükrü Kabil, eski ortağım Recep Kaboğlu'dan aldığım yardımlara biraz da ben katarak kendine verir geçimi için yardımcı olurduk. Ben S. Arabistan'a giderken; İstinye Çamurluk sokakta bulunan yazıhanemi bütün takımları ile ona bıraktım. Bir arkadaşla muhasebecilik yapacaktı. Sonra ben S. Arabistan'a büyük bir Türk şirketine gittim. Yeminli tercüman ve satın alma müdürü olarak görev yapıyor, her cuma günü de Cidde'de şirketin yaptırdığı bir camide Türk işçilerine vaaz ediyordum. Çevre şirketlerde çalışan çok sayıda Türkler ve bazı Araplar da cuma namazına geliyordu. Aytekin Kotil, Ali Topuz ve akrabam Harum Özçelik Arabistan'ın Abha kentinde bir iş aldılar. Misafir olarak Cidde'deki bizim kampta biraz kaldılar. Ben onlara "İstanbul'da benim bir arkadaşım var onu size verelim. İyi Arapçası var." dedim. Uzatmayalım. Bizim bu vefasız kahramanımıza bir davetiye çıkardılar ve Arabistan'a geldi. Onlarla beraber çalıştı. Biraz olsun ekonomisini düzeltti. Ben de Türkiye'ye dönünce eski milletvekilimiz Sayın Turan Kıratlı Beyden rica ederek bu hayırsızı yine kurslara hizmete aldırdım. Kendi ve eşi bana her yerde, her zaman "Ali Abi sen bizim babamız, Emine Abla da anamızdır." derdi. Bu duruma çokları şahittir. Ne zaman ki, kurslar ile benim aram açıldı. Bu kişi babam dediği bana, anam dediği rahmetli eşime artık selam vermez oldu. Bu kadarla kalsa iyi, bir arkadaşıma yaptığım telefon dokümanlarını alarak o zamanki sahtekâr, mürai, abisine götürüp "Bak bu telefonları Ali Sandıkçıoğlu yaptı, falancayı o idare ediyor" diye de gammazladı. Kendinin de zamanla arkadaş olduğu üç kardeşim öldü (Arif, İhsan, Asım). Telefonla da olsa bir baş sağlığı dilemedi. Anam öldü. Keza öyle. Kendisi ve eşinin anamız dediği eşim öldü cenazesine gelmediği gibi "Falan ağabeyin emri var Ali Hoca'nın eşinin cenazesine katılmayacaksınız." diye tellallık da yaptı. Bir telefon edip başsağlığı bile dileyemedi. Hani derler ya: "İnsan çiğ süt emmiştir." diye Peygamber Efendimiz (SAS) bir hadisi şerifinde: "İyilik ettiğiniz insan cibiliyetsiz ise ondan kendinizi sakının." buyurur. Bu kadar izahattan sonra dönelim geriye, esas mevzumuza. Almanya'dan izne gelmiştim. Bu vefasız ve eşi bizi İstinye'deki evimizde ziyarete geldiler. O zaman iyi günlerimizdi. Çünkü ben daha henüz Almanya'da hizmette idim. Konuşma esnasında üç oğlum vardı. Rahmetli eşim, kızlarım, gelinlerim varken O malum zata sordum: "Kasımpaşa kursu yıkılırken yazılan bez afişleri gördüm. Kurslarda hattatlar mı var Ben Almanya'da televizyonda gördüm. Çok güzel simetrik yazılar yazılmış: 'Tayyip Bey babanın yaptırdığı Kur'an Kursunu yıkmaya hoş geldin' diye birçok pankart vardı." Çok da güzel yazılmışlardı. Cevap: "Hayır ağabey onları ben Cağaloğlu'nda falan matbaacıya yazdırdım. Bu görev bana verilmişti." "Peki siz kursun yıkılacağını biliyor muydunuz" dedim. "Bize öyle emir geldi Biz hazırlandık. Büyüğümüzün emri öyle idi." dedi. "Peki o kadar Kur'an-ı Kerimleri bir anda çuvallara nasıl doldurup dozerlerin önüne attınız" diye sordum. "Ağabey, o Kur'anları da biz birkaç gün önce çuvallara koyup hazırlamıştık." dedi. Yani birileri Tayyip Beyi o zaman da zor duruma düşürmek için senaryolar yazmış, bizimkiler de tasavvuf ve tarikat ehli (!) insanlar kusursuz oynamaya çalışmışlar. Dahası var: "Ağabey. Kurs yıkılmaya gelince herkesin ne yapacağı önceden belli idi Kimi flamaları açacak. Kimi çuvala doldurulmuş Kur'an-ı Kerimleri dozerlerin önüne atacak, kimileri