31 Mart Vakası nedir, ne değildir

Yıllardan beri okullarda bizlere 31 Mart Vakası bir "irticai" hareket olarak anlatıldı. Zaten bizlere hiçbir zaman doğru tarihimizi okutmadılar, anlatmadılar, varsa yoksa ecdadımızı kötülediler, Osmanlı padişahlarını en iğrenç hallere sokarak(!) bizlere devamlı kötüleyerek, kin kusarak anlattılar. Sözde padişahlar saraylarda çıplak kızlarla havuzlarda süt banyoları yapıyorlardı gibi alçak iftiraların yanında, daha akla hayale uymayan birçok yalanları bize tarih diye okuttular. Ecdadımız, milletimiz neye değer verdilerse onları bizlere en iğrenç şekillerde öcü gibi tanıttılar, kötülediler. Milli, manevi ve mukaddes değerlerimizle devamlı alay ettiler. Yabancı devlet adamlarını bizlere methettiler, bizim devlet adamlarımızı, sanatkârlarımızı, tarihçilerimizi, edebiyatçılarımızı hulasa geçmişle alakalı olan her şeyimizi tenkit ettiler, kötülediler. İlkokul 4. sınıfta iken öğretmenimiz bir arkadaşımızın başına çuval giydirerek onu o haliyle namaz kıldırmış, namazla alay etmişti, hiç unutmam. Başka bir zamanda da arkadaşımızın yüzüne yapma bir sakal takarak eline uzun bir sopa verip karşı tarafta oturan öğrenciyi dövdürerek geçmişin hocalarına, ilim adalarına alay ettirmiş. Bizlere karşı nefret duyguları aşılamaya çalışmıştı. Bir başka zamanda bir kız öğrenciyi tamamen çarşafla kapatarak onu bize bir ucube gibi göstermiş, sonra birer birer kızın üzerinden elbiselerini soyarak yarı çıplak bir hale getirmiş öğrencilere alkışlatmıştı Herkes eskiyi kötülemek için elinden ne geliyorsa onu yapıyordu. O zamanlar televizyonlar yoktu. Radyo programlarında hep aynı konular işleniyordu. Yazarlar, çizerler, hepsi cumhuriyet öncesinin kötülemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. İşte 31 Mart Vakası tamamen kurgulanmış, tertiplenmiş, sahneye konmuş kahpece bir oyundan başka bir şey değildir. Birlikte okuyalım. Aradan elli yıl geçti (Yazının yazıldığı tarihe göre). "Bu bir facia idi. Müslüman Türkü gerici, cahil ve mürteci göstermek pahasına düzenli, tertipli ve gayet ince hesaplı bir dramdı. İstanbul ve Adana meydanlarında sahneye kondu. Bu kanlı oyunun sadece figüranları Türk'tü. Hem de münhasıran ve kasden Anadolu Türkü... Süngü ve dipçik zoru ile kışlalarından alınarak, medreselerden ve sokaklardan zorla toplanarak Ayasofya meydanına sürüklendiler. Bu kanlı dramın rejisörleri, sahne vazifeleri dünya Siyonizminin uşakları idi. Onların maskeli olarak meydana sürdükleri ikiyüzlüler, oyunu feci bir mecraya döktüler. Öyle bir zaman geldi ki, ipin ucu elden, mürettipleri de sahneden kaçtı. Bu facia ne maksatla oynandı İttihatçıların buna dair bol vesikaları mevcuttur. Fakat neşretmek işlerine gelmez. Buna mukabil elli yıl durmadan, bıkmadan, usanmadan, aynı tel ve aynı teraneden nağmeler işittik. Fakat bunların hiçbirisinde doğru vesikalı ve makul bir hakikat yoktu. Hattâ neşredilen birçok kitabın üstünde yazanın imzası bile yoktur. Delil ve insaftan mahrum muharrirlerin hiçbiri en ufak bir ifşada bile bulunmadılar. Onlar sadece bir maksada hizmet ediyorlardı: Kahraman bir milletin fertlerini gerilikle itham etmek, bu ithamla ortalığı sindirerek mel'un emellerini gerçekleştirmek. Bu itham zaman, zaman hortluyor ve kolera salgını gibi ruhlarda zelzeleler vücuda getiriyordu. Yarım asır aynı meş'um nağmeleri duyduk, aynı uğursuz teranelere ma'ruz olduk. Ne yazık ki, bizim tarafımızdan hakikat namına, bu uzun yıllar içinde ne bir tek ses ne de bir tek satır yazı çıkmadı... Va'desi gelmiş olacak ki nihayet geçen sene, ilk defa, hakikatın çehresini örten maskeyi cesaretle çatır, çatır yırttık. "Tarih önünde ve ilim ışığında 31 Mart Faciası" eserini yazdık. Hakikate susamış gönüller bu kitabı bir çırpıda son sayısına kadar kapıştı ve ondan pek çok şeyler öğrendi. Bu malûmat birçok insanları hayret ve dehşete düşürdü. Uzun müddet tesir altında kalan ve acı hakikatlerin ifşa edilmesinden şaşıran insanlar bir seneyi zor beklediler. Takvim yaprakları kopa kopa tekrar eski 31 Mart yeni takvimle II Nisan gününe ulaştı. Hırslarını ve kinlerini bir sene zorlukla ruhlarında hapsedenler nihayet birden