Vefâsızlık, cefadır

Sırtını dayayabileceğin bir dost ya da o dosta dayanak olabilme; sevdiğine sadakat, sevginin ve muhabbetin devamlılığı, verilen sözün yerine getirilmesi, bağlılığın sürdürülmesi; ihanet etmemek ve benzeri davranışlar, vefâdır.

Hakkı teslim etmek, vefâdır. Haklının yanında yer almak da öyle...

Vefâ, insandan beklenen samimiyetin neticesi ve şahsiyetin şâhididir.

Sözlerin senet olduğu devirlerin yaşandığı günlere göre, senedin bile iş görmediği günümüzde, maalesef, vefâ kavramını mum yakıp arar olduk.

Ama vefâ, bir borçtur!

Zor gününde, dar gününde bir dost elinin uzandığını görmek, dünyalara değer doğrusu.

Vefâlı dostlarıyla paylaşır mutlu günlerini, insanlar.

Hastamızın, mevtamızın olduğu günlerimiz az değil. İşte burada da, vefâlı dostları görürsünüz dönüp baktığınız zaman, arkamızda.

İnsanın, bir dostunun ya da bir yakınının sıkıntılı, ihtiyaçlı, bunalımlı, dünyasına küskün gününde yanında olması, vefâdır. Bu "yanında" oluş; tesellidir, temennidir, duadır; Allah için zorlarına çare, harabezâr gönlünün yırtığına yamadır.

Öyle zaman olur ki, telefonunuzdaki bir dost sesi bile huzur verir insanın ruhuna. Çünkü hatırlanmak, kale alınmaktır o.

"Demek, unutmamış!" dedirtir, berideki insana.

Vefâdarlık, vefâkârlık sözünden, sevgisinden - sevgilisinden, dostlarından vazgeçmeyen hakikatli kimselerin vasfıdır.

Risale-i Nur'da Bediüzzaman, dostlarına, talebelerine hitabının başında "sıdk"tan, "sadakat"ten hemen sonra "vefâdar"lık, "vefâkâr"lık kavramını kullanıyor. Çünkü bu, bir dosttan, bir kardeşten umulan, beklenen ciddiyetin adıdır.

Toplum hayatı içinde de vefânın, vefâlı olmanın alanı geniş, ehemmiyeti büyük.

Bir dostun hatırını sayıp, şöyle geçerken uğrayıverip gönlünü hoş etmek, vefâdır.

Randevuya gitmemek ya da bulunmanızı arzu eden dostlarınızın, yakınlarınızın davetine mazeretsiz olarak icabet etmemek ise, vefâsızlıktır.

Bunun çerçevesini genişletip, fert ve toplum ilişkileri hususunda olduğu gibi; ülkelerarası münasebetler seviyesinde de düşünmek mümkün.