Ömür geçti, âh ile

Herkesin dünyasında, dünyadan öte dünyalar var. Hani, "her gönülde bir aslan yatar" sözü var ya; işte, öyle.Ömrün her lâhzası ebruli! Renk renk, çeşit çeşit meseleler seni senden alıyor, senden başka bir âleme salıyor; insan ise hayatın neşvesine aldanıyor, kanıyor. Bu cazibe, sanki seyelan; alıp götürüyor seni, bilmediğin diyara. Zaten şu dünyada neyi biliyor, neye muktedir olabiliyoruz ki Koşuyoruz hayatın peşinden yalın ayak, rüzgârlarla yelken açan ve varacağı yerden bîhaber savrulan gazel gibi. Bu savruluş, tıpkı, "Yine hazan mevsimi geldi Yine yapraklar rüzgârların peşi sıra gidecek" beytiyde ifade edildiği üzere. Bir yerden geldik, bir yere gidiyoruz, âdeta rüzgâr gibi, yel gibi. Risale-i Nur'da, "Eyvah! Aldandık. Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat, bir uykudur; bir rüyâ gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider" denildiği misillû. Hayat, biteviye gitmiyor, gidemiyor; hareket ve faaliyet içinde olunduğu için. Gidiyor, gitmesine de; bazen boş, bazen dolu... Hiçbir zaman attığın taş hedefini tutmuyor ve çoğu zaman ıskalıyoruz. Yıllar, yılları kovalıyor, birbirine hasım gibi. Koskoca bir takvimin daha sonuna geldik, kopararak yapraklarını birer, birer. Farkında bile olmuyoruz koparılan her takvim yaprağının,