Siyasanın Güdümündeki Müslüman!

İnsanın yaşadığı yer ve ortamda yöneten ve yönetilenler olur. Birlikte yaşamanın getirdiği zorunluluklar kurallar gerektirir. İlâhî iradenin insanlığa sunduğu esaslar bulunur. İnsanlığın ilk öncüsü Hazreti Adem bir peygamberdir. Ondan sonra dönemlerde insanlığa Allah elçileri gelmiştir. Bu, son ve en büyük Peygamber Sevgili Efendimizdir. Onunla peygamberlik tamamlanmış ve sonlanmıştır. Allah Elçisi Sevgili Peygamberimiz ile Kur'an, tam anlamıyla eksiksiz insanlığa sunulmuştur. Her peygamberin insanlık içinde farklı özellikleri ve tarzları var. Hiçbiri özden, hakikat düşüncesinden zerre kopuk ve uzak değildir. İnsanlığın içine düştüğü olumsuzluklardan koruma, iyilikler ve güzelliklerle olma çabası içinde olmuşlardır. Bütün peygamberler zorluklar yaşamış ve zulüm görmüşlerdir. Ana konumuz öncelikle insanlık ve özel olarak da Müslümanlar. Müslümanların yönetilme ve yönetme tarzları hakikat medeniyetinin özünü içermeleri. Amaçları da budur. Dönemler ve koşullar değişiyor. Bunu değiştirenler de insanlar. İnsan bir ben taşıyorsa, beni etrafında da bir dünya kurmaya bakıyor. Düşünce geleneğimizde ortada bir devlet olsun ya da olmasın, sıradan bir durumda bir araya gelindiğinde, bir eylemde bulunulacaksa, bir iş yapılacaksa kargaşa olmaması için aralarından birini başkan seçerler. Onun etrafında kümelenirler. Bu, onların hem birlikte hareket etmelerini hem de kargaşa olmaması için bir düzenin oluşması içindir. Bu, artık geleneksel bir tutumdur Müslümanların yaşadığı ortamlarda. Kişinin öne çıkması anlamına gelmez. İstişareye ve kabullenmeye dayalı bir yöntem. pushfn('ads'); Yaşadığımız dönemde bu tür birlikteliklerden çok bireysel ve kurumsal yapılar hayatın içinde ve daha etkili. Demokrasi diye bir yönetim tarzı bulunuyor. Müslümanlar bu yapının içinde bulunuyorlar. Bu yapının kendi mantığı ve içerdiği ruh daha çok ya ayrıştırıcı ya da baskıcı güce dayalı bir özellik kazanıyor. Her ne kadar, halkın oylarıyla seçilenler başa geçiyorlarsa da seçildikten sonra halkın veya kitlelerin söz hakkı olmuyor. Böyle bir durumdan da bahsedilmez. Halkın rahatsızlıkları, tepkileri bu yapıya göre bastırılıyor. Başta bulunanlar kendi bakış açılarını toplumun bütününe kabul ettirmeye zorluyor. Hangi kesim güçlüyse onlar söz sahibidirler. Burada demokrasi denen toplu yönetimden çok günün ve zamanın ruhuna uygun olan geçerli oluyor. İktidar denen olgu kimin veya hangi kesimin eline geçerse geçsin onlar kendi anlayışlarını egemen kılıyor. İçinde bulunulan yapının kendine özgü ruhu ağırlıkta