Ruhumuzun Yeni Dili: Hikmet ve Adalet -II-

Böyle bir toplumda insanların birbirlerini anlama, anlayış gösterme, bağışta bulunma insanı farklılaştırır. Bunlar bugün için belki de çok uçuk davranışlar olarak görülebilir. Bu düşünce geleneğinden önemli olan davranış biçimlerinden biri de tevazudur. Tevazu sadelik, abartıdan uzak, hikmetli ve güzel bir insan olma erdemi. Bu yaşama tarzına yaklaşılmayan uzak durulan davranışlar bunların zıddıdır. Düşüncemizin olumlu, iyi ve güzel olanlarını hayatta uygulama, uyarlama ve yaşama çabası gerektirir. Sakınılanlar insanı korur. Güzel insanlar, güzel insanlara aynadırlar. Onlar birbirinin yansıması olunca bu yansı giderek etki alanını genişletir. Olumsuzlukların yaşanmasına fırsat verilmez. Uzak durulur. Onun için de şu belirleyişler öne çıkar: "Tövbe, cömertlik, tevazu, emniyet, doğruluk, hidayet, nasihat ve vefa, sekiz bapta bölümde anlatılıyor. Dokuzuncu bap, fütüvvet ve mürüvveti ihlal eden kibir, gurur, ücub acaip veya tuhaflıkları olanlar vesaire gibi kötü huylardan bahsetmeden, son bap olan onuncu bapta, fetâ fetâlaşan ve müddei anlatmadadır. Fetâ, mürüvvet ve fütüvvette kemale eren olgunlaşan" diye sıralanır. pushfn('ads'); Bunların güzel ve temiz huylara yatkınlığı olanlar orada kalırlar ve olgunluklarını sürdürürler. Bu yaşama tarzında ve ortamında ortamı kirleten, uyum sağlayamayanlar kibirli, gururlu olanlardır. Bunlar insanın olumsuzlarının belirtileridir. O ortamda onların yeri olmuyor. Davranışlarından birbirine katkı sağlayan kimi durumlar insanın kazanımlarıdır. Peygamberimiz, Hazreti Ebubekir ile birlikte yürürlerken, Peygamberimizden önce davranarak karşıdan gelenleri selâmlıyor. Bu yarış, insanı esenleme, onun gönlünü almadır. Bir de bunun tam tersi durumlar vardır ki, bir insanın diğerine güzellikleri sunma fırsatıdır. Ve hatta büyük bir fedakârlık gerektirir. "Hazreti Ali tam kırk yıl rastladığına önce kendisi selam veriyor, sonra bundan vazgeçiyor ve bu sevabı halka bağışlıyor." Gölpınarlı, agm. s. 20 Kendisi sevap kazanmak yerine başkasının sevap kazanmasına fırsat veriyor. Bencil davranmıyor. "Ebul-Hasan-i Antakî'ye misafir geliyor. Beş parça ekmekten başka bir şeyi yok. Kendisi yerse misafir aç kalacak. Sofrayı kuruyor, ekmek parçalarını koyuyor. Bir bahane ile mumu söndürüyor, yiyor gibi ağzını şapırdatmaya başlıyor, misafirin de ağız şapırtısından yediğini sanıyor. Fakat mum yakılınca görülüyor ki, ekmekler olduğu gibi durmada. İkisi de öbürü yesin diye, utanmasın diye ağızlarını şapırdatmışlardır." s. 21. pushfn('ads'); Böyle bir toplumda insanların birbirlerini anlama, anlayış gösterme, bağışta bulunma insanı farklılaştırır. Bunlar bugün için belki de çok uçuk davranışlar olarak görülebilir. İnsanların birbirlerine bu anlamda bağışta bulunmaları yakınlaştırır, aralarında sevgi bağları