Şu benim sonsuz ümidim

İSTİKAMET: Lahikalar, Muhakemat, Münazarat, Sünuhat gibi kitaplar, düzgün yürümeyi öğütlüyor. Ben Mektubat'ı okurum; Münazarat bir kenarda dursun, diyemezsin. "Külliye..." diye anılan Süleymaniye'nin bir taşının bile önemini biliyorken... gözümüzü bazı yerde açıp bazı yerde kapayamayız. Sırat-ı müstakim nedir, sırrına İşarat-ül İ'caz'da kapı aralanmış. ANLAMAMAK: "Beni anlamıyorlar ya da anlamak istemiyorlar." sözünü yeniden düşünelim. TERAZİ: Hissiyat yani hamaset yerine akıl, diyor. Akıl ve kalp terazisinde tartın, diyor. Kuvvet değil; hak diyor. Risale okuyan bir daha, daha daha düşünmeli... Bu arada razı ve teraziyi bir arada düşünelim. MECLİS YA DA DARÜŞŞİFA: Acı nasıl anlatılır! "Tas tas içtim ağuları sağ iken!" diyor Karac'oğlan. Bir sakin günü yok gibi dünyanın. Aklım yetti yeteli; ülkem parçalı bulutlu... Kanlı ve gözyaşılı zamanlar... Meclis diye bir şey var. Açın o "kapalı" dükkanı. Her şeyi konuşun ve halledin orda! Biz asil; siz vekil... Yükünüz milyonlar... Siz istediniz vekalet; millet verdi. Nerdesiniz, nerdesiniz ADALET: İnkar etmiyorum. Gözle görülür bir şeyler oluyor ülkemde. Ancak bunlar nelerin karşılığı; bunu biraz biliyoruz. Ucuz, kolay, kaliteli olacak. Esas mesele de maneviyatın göz, gönül ardı edildiği... Maddenin çok çok öne çıktığı... Sermayenin belli ellere dağıtıldığı yani adaletin gözetilmediği... KANUN VE HUKUK: Her yerde kanun var da her yerde hukuk yok. NABECANAFİLE İŞLER: Seçimle gelmişleri yargılamak, halkı yargılamaktır; bu da bu işi yapanların ebedî mahkûm olması demektir. ÜMİT: Haa, ümit hep var. Zalimler susar bir gün. Bir gün o ektiğimiz tohumlar çıtlar. Kaç bahar gördüm. Filizlerin, tomurcukların, karıncaların ümit türkülerini çok dinledim. Kır çiçeklerinin o tepeciklerdeki tebessümlerini bilmez miyim! Bir