Eski bir fotoğraf... Arkadaşlarım, ve saire... Ağlamak geldi içimden. Zaman bir rüzgâr gibi... Savurmuş herbirimizi... Hayatı doyasıya koklamak elimizdeyken oradan -o gençlik hızıyla- uzaklaşıp altmışlı yılların merdivenini ağır ağır tırmandığını görünce ağlasan ne! Haşim işte bu yorgun adımları döşemiş yollara: "Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden. Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak... Ve bir zaman semaya bakacaksın ağlayarak." Zamandan, ayrılıklardan, mecazi aşk yangınlarının küllerini eşelemekten müştekilerin bakışları bana çok tanıdık gelir. Eyvah, gelmez o günler, o gençlik, o heyecan, o, o, o neler... Hele ölümün ayak sesleri kendini iyice hissettirdiğinde, dünyanın çok da geniş olmadığını anladığımızda şairlere biraz daha kulak veririz. Ne hayal peki Ayrılık mı, ölüm mü, yoksulluk mu Şairler hakikati(n ta kendisini) ya incecik ya görünmeyen iplere dizince bu yüzden uzağımızda kalıyor belki de! Karacoğlan hepimizin derdini bir çırpıda teline dolamış: "Üç derdim birbirinden seçilmez: Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm." Hangisi hayal bu üçünden
Son adam son sözler
02-12-2023 
Günlüğümden - 2
25-11-2023 
Bombalar ve uçurtma (2)
18-11-2023 
Bombalar ve uçurtma
11-11-2023 
Günlüğüme düşenler (1)
04-11-2023 
Zam günlükleri
22-01-2022 
Ters köşe, ders köşe, dört köşe
15-01-2022 
Yaşamayı öğrenirken
26-02-2022 
Zam ülkesinden notlar
14-05-2022 
Ziya Osman'ı okurken
12-03-2022 