Demokrasi baharı

MUHABBET VE ŞÛRA: Çok siyasî olduk. Şiirden, sohbetten uzaklaştık. Elimize ne geçti. Ülke meseleleri Meclis'te enine boyuna konuşulur; benim bildiğim. Yok; orda da konuşulmuyor. Dernekler, vakıflar veya nüfuzu ele geçirmiş, kendini yetkili gören birileri siyasî beyanat veriyor. Oyunun rengine kadar... Hele bir kişinin binlerce kişi adına karar vermesi yok mu; tuhaf, düşündürücü ve hak ihlali... Meşvereti anlarım da... ferdî kararlar ferdi bağlar; seni, beni değil... Hem senin okuduğun o Sözler'i başkaları da okuyor; başka anafikir çıkarıyor. Sanattan, edebiyattan uzak olunca; anlamsızlıklar ayrık otu gibi etrafı sarıyor. İçimiz dışımız karardı. Herkes her şeyi bilir oldu! Çok şey gürültüye, gevezeliğe, görgüsüzlüğe, kabalığa, sevgisizliğe, üstün körülüğe kurban gidiyor. Bu nezaketsiz hâller, hâl değil... Ciddiyete, güler yüze, muhabbete ihtiyacımız her gün biraz daha artıyor. DEĞİŞİM: Yeknesaklık ölümü hayatın; değişimden yanayım. OY BENİM ŞU REYİMİN ADRESİ: Reyini nereye ver İstibdat istiyorsan adresi belli... Hürriyete âşıksan bi' şey dememe gerek yok; hakhukukadalet yanında zaten! SİYASET YA DA İNCELİK: Siyaset yapmak; dengeli olmak bir anlamı da... Aksine ince bir meslek... Kaba adamlar görüyorum; silinip gidecekler sonunda. Demirel gibi bu işin pîri birisini de hiç anlamamışlar var. Bak; adam hâlâ özleniyor; nezaketiyle, espirileriyle, kültürüyle... DEĞİŞİM ŞART: Bu seçimleri... "Değişim şart..." kazanacak. Herkes öyle söylüyor. Bir yorgunluk var herkeste. Ümidin kapısı çalınacak. Herkeste bir ümit... Durgun sular kokar. Sen de bıktın; biliyorum. Biliyorum; güneş yeniden doğar. Bilmem de yaşlısı, genci... Zengini, orta hallisi, fakiri... "Değişim şart..." diyorlar. BAHAR KAPISI Bu ne kadar kış yaşadık! Yıllar, yıllar sürdü. Ne kadar kuş öldü öyle! Yuvalar öksüz kaldı. Bir bahar bekliyoruz. Hürriyet kokulu bir bahar... Mayıs gülleri açmış. Kış bitmeyecek derken... Her yüzde bir tebessüm... Oh, be demek varken... ZAM SÜRÜSÜ Çok gördüm de... Zamları hiç böyle başı boş görmedim. Uğramadığı yer yok. Ne vicdan dinliyor ne cüzdan! Kim saldı bunları sokağa! SOĞANIN SIFIRLARI: Paradan sıfırları atmak kolay. Sen soğandaki sıfırı at! İNSANLIK KAÇ PARA Sene iki bin on dört... Her şey çok pahalı... Yok fiyatına insanlık! İnsan hayatı bedava... Mal üretiyor fabrikalar; İnsan tüketiyor. Tuhaf şeyler var adını koyamadığım... Bir hayat var; biliyorum; Doya doya yaşamadığım... Sene iki bin yirmi üç; Yaşamak hâlâ güç... HÜRRİYET ZOR ZENAAT Ne bilsin demokrasiyi bunlar. Nur'u görmemişler ki... Pus pus, karanlık adamlar... Meşveret dediğin Meclis... Cıs gelir bunlara hürriyet gülü... Gülün dikeni batacak günü gelince. Abdülhamit'le görüşseydi Aç şu Meclis'i diyecekti. Yıldızları darülfünun yap dedi Nurcular da anlamadı mı Nursî'yi! KIYAMET Fotoğraf ayan beyan ortada... Evler sokaklar berbat... Parasız pulsuz kaldık. İşte bu hakikat... Hürriyet ağır yaralı... Krallık kat kat... Meclis niye göstermelik Meşverete kim musallat... Şehirler beton yığını... Satılık tarih ve tabiat NUR VE NAR: Gel de gülme... Bu yanlış mı; yanlış! Niye susuyorsunHaa, bunlar bizimkiler... Yanlışın, zulmün bizimkisi olmaz. Mahkeme-i kübradan haberin yok veya bile bile... Ne diyeyim; nur ve narateş böyle böyle ayrılıyor. ESKİ YENİ TÜRKİYE: Az vergiyle dün çok iş yapılıyordu. Bunun içinde köprüler, yollar da vardı. Bu az vergilerin içinde: "Yollar yürümekle aşınmaz!" yollu hürriyetin kanatları vardı. Bu az vergilerin içinde: "Yasaksız Türkiye!" fotoğrafı vardı. Peşinden: "Konuşan Türkiye!" nin cıvıltısı vardı. Evet, bugünkü çok şey yoktu ama bir nezaket, hürmet, muhabbet gözle görülür şekilde vardı. Bu kadar beton yoktu. Gıdamızı kendimiz üretiyorduk. Ekilen biçilen topraklarımız vardı. Bu kadar gündemsiz gündemler yoktu. En sıkıntılı zamanlarda espri