Müslümanlar hak ve hürriyetlere uzak değil ki!

10 Aralık 1948'de Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle ifade edelim ki, insan hak ve hürriyetlerinin bânisi İslâmiyettir. Zira, "Kemâlin cemâli dindir.Hem, din saadetin ziyasıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir." (Münazarat, s. 54.) İnsan hak ve hürriyetleri cihanşumül beyannamesi 1948'de değil, 610 yılında ilân edilmiş, 632'de kemale erdirilmiştir. Kur'ân, baştan sona haklar manzûmesidir. Hak ve hürriyetleri en ince detaylarına ve en mükemmel bir şekilde vaz'etmiştir: İmaninanç, düşünce, vicdân hürriyeti, ibâdet hakkı, anne-baba, karı-koca, çocuk, akraba, komşu hakkı; hattâ hayvan ve eşya haklarını... Resul-i Ekrem'in (asm) binlerce hadisi ve Vedâ Hutbesi temel hak ve hürriyetleri tek tek saymıştır. Bunlar 15 asırdır akıldan akıla, kitaptan kitaba, gönülden gönüle, yaşana ve anlatıla geliyor. "Çocukluk tabiatıyla heva ve heves ile zünub ve mesavi-i medeniyet (günah ve medeniyetin çirkinlikleri) mehasin zannolunuyor. Halbuki medeniyetin hiçbir hakiki mehasini yoktur ki, İslamiyette sarahaten (açıkça), veya zımnen (üstü kapalı), veya iznen veya daha ahseni bulunmasın." (ESDE yeni tanzim, 2009, s. 73.) O halde neden bugün hak ve hürriyetlerimiz yağmalanıyor Neden istibdadın pençesinde kıvranıyoruz Neden -güya dindar- idareciler haklarımızı gasp ediyor Niçin yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, adam kayırmacılık, işlerin ehline verilmemesi gibi dehşetlerle baş başayız Niçin istibdat ve tahakkümün belâsından kurtulamıyoruz Suâllerimizin cevapları şu suâl ve cevaplarında: "Târif ettiğin meşrûtiyet daha bize