Ekonomik olarak nasıl çöktük

Osmanlı; ilim, teknoloji ve iman gücüyle 1683 yılına dek, "adâlet ve i'lâ-i kelimetullah"ı en gür bir sadâ ve "Allah, Allah, Allah" nidâları ile Viyana (Avrupa) kapılarına dayanmıştı. Ne ki, ikincisinde hayret ve mahcup bir edâ ile, "Allah, Allah yahu!" diyerek geriye çekilmiş... "Allah, Allah, ne oldu da Türkiye ekonomik olarak da çöktü!"Bir: Mâsumlara "terörist" yaftası vuruldu; ses çıkarmadık! Ferdi ferde, âileleri âilelere, kırdırdılar; sustuk! On binlerce insanı nahak yere hapse atıp maddi-manevi işkencelere maruz bıraktılar; can, çocuk, mal, şirket ve maaşlarına el koyup açlığa mahkum ettiler; "Oh olsun, hak ettiler!" dedik! İki: "Bir şahsın tehevvüsü için büyük bir daire-i muhita hareket-i mühimmesinden durdurulmaz" (Kastamonu Lâhikası 220.) Meclisi ve kontrol mekanizmalarını devre dışı bırakıp ülke "riyaset-i şahsiye", ucûbe sisteme sokuldu; bunun sonu çöküş dedik; dinlemedik! "Riyaset-i şahsiyenin kat'iyen aleyhinde..." (ESDE, Nutuk, s. 196.) olalım dedik; ters ters bakıp söylendiniz! Üç: "Meşrûtiyet ile sû-i istimâlâtın ekser yolları münsed (setlenmiş, kapalı); istibdatta ise açıktır" (Münazarat, s. 39.) diye bas bas bağırdık, duymazlıktan geldindi! Dört: "Reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almışlar veya dimağınızda hapsetmişler" (Tarihçe-i Hayat, s. 77-78.) deyip söyledik; aldırmadınız! Beş: "Tedenninin mühim bir sebebi: Bazı rüesa (reis, başkanlar) ile haksız olarak millete fedakârlık iddia eden sahtekâr