Binlerce mana meale yansıtılabilir mi

Kur'ân'da hükümler, tarihi vakalar apaçık lafızlarla açıklanır.Bir kısmı da kıssa (haber) şeklinde yoruma ihtiyaç duyulmayacak şekilde bildirilir. Belâğat yönünden de mu'cize olan Kur'an'ın lisandaki edebi sanatların tümünü ihtiva eder ve yeni sanat türleri ortaya koyar. Bu sanatlardan doğan binlerce mânâlar vardır. Bunlar, asla tercüme, meâl ile değil, ancak, tefsirle ortaya çıkarılabilir. Her bir âyet, hatta kelime ağaç çekirdeği gibidir. Çekirdek ağacın tüm unsur ve sanatları taşır. Bir çekirdek ağacın olduğu gibi, Fâtiha da Kur'ân'nın fihristesidir. Kur'ân'da mânâlar ya direkt lafzi, zahir, sarih, açık, ya işâret, ya remiz, ya ima, telmih, telvih muhtevâ olarak bâtın yer alır. Bâtın (ilimde rasih, derinlik sahibi, ledün, metafizik) ilmine vakıf kimseler için Kur'ân baştan başa gaybî ihbarlar nevindendir. Kur'an ayetlerinin lafzi, yani, "sarih, zahir", açık manaları olduğu gibi, herbirisinde "batıni, işari, remzi, hafi, imai..." anlamları vardır. Bu hususa müfessir Hamdi Yazır şöyle açıklık getirir: "Şüphe yok ki Kur'an apaçık bir Arapça ile inmiştir. Kur'anın dili, bilmece ve muamma gibi remizden ibaret sembolik bir ifade değildir. Ve şüphe yok ki nasslarda (kesin emir, hüküm, nassyetlerde) asıl olan, bir karine-i mania (Bir kelimenin asıl mânâda anlaşılmasına engel olan nokta) olmadıkça, zahiri üzere hamlolunmaktır. Bununla beraber, Kur'anın Ümmü'l-Kitap olan muhkematının (kitabın anası olan hüküm ayetlerinin) yanında 'hafi (gizli), müşkil (çetin, zor), mücmel (öz olarak anlatılmış, kısa, özet) ve müteşabihatı (benzeşen, ayırt edilmesi zor olacak şekilde birbirine benzeyen); hakikatı (doğrusu, gerçeği), mecazı (bir sözün gerçek anlamından farklı kullanılması), sarihi (açık, anlaşılır manası), kinayesi (bir fikri, bir düşünceyi kapalı söylemek), istiaresi (kısaltılmış teşbih), temsili