Boğaziçi'ni ne zaman konuşacağız

Geçtiğimiz hafta Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İrfan Erdoğan Bey ile Cumhuriyet'in 100. Yılında Türkiye ve eğitimi konuşup yayınladık.

Yazıyla ilgili muazzam geri dönüşler oldu. Gelen tepkilerin ekseriyeti İrfan Hoca'nın "Cumhuriyet 100 yaşında motivasyonuyla 300 yılı avucumuzun içine aldık." tespitindeki yaratıcılığı. Buradan yola çıkarak modern Türk eğitiminin tarihini siyasi tarihimizle ele alıp bundan sonra ufkumuzu önümüzdeki yüz yıla dikmemiz gerektiği tespitine bizi yöneltmesi.

Bunu burada bekletip tarihimize bir yolculuk yaptıktan sonra ve İrfan Hoca söyleşisiyle ilgili söyleyeceklerime devam edeceğim.

On birinci yüzyılda başlayan Orta Asya'dan göç ve 300 yıl süren Anadolu'yu yurt edinmemiz. Büyük Selçuklu devleti, İran'da otağ kurup Anadolu'ya atlarını sürdü. Bu atlar Anadolu Selçuklu devletiyle Anadolu'ya olan akınlarını devam etti. Anadolu Selçukluları fetih yayını Anadolu'nun batısı olan İznik'e kadar gerip İznik'i başkent yaptı. Avrupa Orta Çağ'ının kıt karanlık dünyasından kurtulmak için Kudüs'e sefere çıkan Haçlıların amansızca saldırları Selçukluları Konya'da payitaht kurmaya yöneltti.

Konya aynı dönemde siyasi hayatımızın merkezi olmakla birlikte Mevlana tarafından kültür ve manevi dünyamızın da merkezi haline getirildi. Fetih düzenleyen alperenleri, şiir sanat maneviyat ile besledi Mevlana.

Selçukluların kurup inşa ettiği "Ahilik"teşkilatı Osmanlı ile gelişti. Cumhuriyet ile meslek liselerine dönüştü.

Moğolların tarumarlık keşmekeşliğinden Osmanlı doğuyor. Osmanlı kısa sürede hem siyasi hem kültürel imparatorluğa okunu okulunu kılıcını yayını medresesini irfanını oluşturdu.

Üç kıtada 600 yıl hükümran olan İmparatorluğun siyasi kültürel ekonomik birikimleri hazine değerinde kıymetli olup tarihimize kemalat kattı.

İmparatorluğun birikimleri, harmanladıkları zenginlikleri 10 yıl süren savaşlar sonucu Kurtuluş Savaşı ile kuruluşunu tamamlayan Cumhuriyet'e intikal etti.

Osmanlı'nın son yüz yılda yaşadığı sancıların küllerinden doğdu Cumhuriyet. Osmanlı aydınları, paşaları Cumhuriyet'i kurdu ve Cumhuriyet Türkiye'sine yeni bir yön çizdi. Meşrutiyet ile başlayan yenilikleri daha köklü bir şekilde ülkenin her kesimine yayıp devam ettirdiler.

Cumhuriyet'in akla gelen ilk başarılarından biri İrfan Hoca'nın tespiti, eğitimdir. "Cumhuriyet, eğitimde herkese fırsat eşitliği sundu. Eğitimle alt sınıfı yukarıya taşıdı. Eğitim seferberliği yatılı okullar ile yoksul insanı, köylüyü yukarıya taşıyıp bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yaptı. Avrupa ve Amerika'da olmayan bir imkanı Cumhuriyet bizde gerçekleştirdi."

Modern eğitimin temelleri Meşrutiyet ile atıldı Cumhuriyet ile ivme kazandı vurgusunu sık sık dile getiriyor İrfan Hoca.

İrfan Hoca ile Meşrutiyet dönemini konuşurken Osmanlı Meşrutiyet maarifinde bir dönem görev yapan Ahmet Haşim ve Yahya Kemal tarafından yine bu dönemde Modern Türk Şiiri'nin telemlelerinin atıldığını da konuştuk. Edebiyat, eğitim ve düşünce dünyası iç içe ve birbirini tamamlayarak ilerledi.

Cumhuriyet 100 yaşını tamamladı. 100 yılda çok şey değişti. İlk yıllarda yargı ile neticelenen kararlar günümüzde gülünüp geçilen ironiye dönüştü.

Okuma yazma bilmenin eğitimli sayıldığı dönemden üniversite mezunu olmanın eğitimli kabul edildiği günlere geldik.

Bilginin kitap ve akılda tutma ile yayılmasından bilginin istenildiği zaman cebimizden çıkarıp öğreneceğimiz dijital çağa girdik.

1920'lerde motivasyon sağlayan duygu ve değerlerin günümüzde farklı algılanıp ayrımcılığa ötekileştirmeye dönüştüğü bir siyasi zaman çıktı karşımıza.

Dünyanın siyasi düzeni de değişti. Yeni dünyanın sahipleri savaşan generaller değil. İktisadı çok iyi bilen ekonomistler, tıp dünyasının gelişmelerini an be an takip eden doktorlar, düşünce dünyası atölyesinde yeni güne dair ivedilikle fikir üreten aydınlar, insanın duygu dünyasını okuyan şekillendiren yönlendiren şairler, ekrana bakar bakmaz bizim neye ihtiyacımız olduğunu bize sormadan önümüze bırakan algı yöneticileri, ekran üzerinde insanı yöneten yönlendiren dijital akıllar, havada karada denizde kara fırtınaya borana rağmen ulaşım aygıtını aktif tutan ulaşımcılar, bilişimciler, yazılımcılar, çocuğu doğduğu andan itibaren kendi haline-dijital dünyanın kötücül ellerine bırakmayıp sevgi ve güven merkezli büyüten anneler, çağın muzırlıklarına karşı ailenin kutsal kalesini koruyan ebeveynler, roman okumayı elinden düşürmeyen öğrenciler, öğretmenler, reklamcılar, pazarlamacılar, mühendisler bunlar yeni dünyanın sahipleri oldu oluyor olacaklar.

Nuri Pakdil'in tabiriyle "İnsana hem yitirdiğini buldurmak hemde gereksizliklerini üzerinden attırmak" için yeni bir yüz yıl çıktı karşımıza.

İnsanların birbirine önce cümlelerle yaklaştığı sonra tutunmak için birbirlerine el uzattığı bir yüz yıl.