Körfezdeki Türkiye

Değerli okurlarım ülkemizin dört bir yanında yaşayan insanlarımızın ortak paydasında dünyada ve özellikle de ülkemizde son yıllarda yaşamak durumda olduğumuz ekonomik sorunlar var.

Kiminle konuşsan söz dönüp dolaşıp ekonomide yaşanılan sıkıntılara geliyor. Doksanlı yılların öncelikli ve önemli sorunu nasıl güvenlikse, bugün de öncelikli sorunumuz ekonomi.

Her kafadan bir avazın çıktığı muamma bir mesele bu aslında.

Nerden baktığına ve nereye baktığına bağlı çok sayıda bilinmezin içinden sağlıklı ve doğru cevaplar almak da aslında zor mu zor.

Geçtiğimiz ay içerisinde Edremit körfezinde bulunduğum günlerde dostlarla sohbetlerin ana konusu da zaten ağırlıklı olarak ekonomik sıkıntılarla devletin ve vatandaşın baş etmede yaşadıkları ve yaşanılan çıkmazlardı.

İşin garip olan tarafına gelince; otoyollar benzin istasyonları, kafeler, restoranlar, marketler ve hatta temel ihtiyaç maddesi satışı yapmayan alışveriş merkezlerinin tıklım tıklım dolu olması ve tüketim çılgınlığının önünün alınamaması olunca bu paradoksu anlamlandırmakta zorlandığımı da itiraf etmeliyim.

Körfezdeki yerleşim yerlerinde haftanın belli günlerinde açılan yöresel pazarlarda alış veriş imkânım oldu. Pazarcı esnafının tezgahındaki yöresel ürünlerin akşam olmadan tükenmesi ve alış veriş yapan vatandaşların sebze ve meyveler çok da ucuz olmamasına rağmen fiyatlara itiraz etmeden filelerini doldurma peşinde olduklarını gözlemlemem, yaşanan krizle ters bir durumla karşı karşıya olduğumu düşünmeme sebep oldu.

Yokluk imtihanı ile cebelleşen ve kıt kanaat geçim peşinde mücadele eden insanlarımız elbette var ve ellerinden öperim. Vakar duruşları ve kanaat zenginlikleri ile bu vatandaşların çoğu takdire şayan duruş sergilerler.

Yokluk edebiyatı yapanların ekseriyetinin kanaat fakiri olduklarını tahmin ediyorum. Sadece kanaat fakirliği değil elbette birçok alanda fakirleşmişlik işaretlerini de bu kesimde görmek mümkün. Çoğu sonradan görme olan bu kesimin insanları her ne kadar kendilerini gizleseler de bir yerden açık vermeleri mümkün.

Değerli okurlarım, elbette bu günler de geçecek.

Battık bittik edebiyatçılarının kehanetleri tutmayınca algı tüccarları muhakkak yeni argümanları devreye sokarak keriz avına devam edecekler.

Edremit Körfezi'nden Türkiye manzarasını parçalı bulutlu hatta sisli puslu görenler bir tarafa dursun İstanbul'da durum nedir diye soranlara verilecek cevap yine sahadan olmalı.

Böyle devam ederse mega kentin bir tarafından diğer tarafına geçiş süresinin saatler alacağı toplu taşımanın yoğun saatlerde kapasitesinin iyice zorlandığını görüyor ve böyle devam ederse bir süre sonra mega kentte yaşamak imkansız hale gelebilir.

Cuma sabahı AVM'lerde İphone kuyruğundaki insan selini görünce doğrusu içimden sevinmek gelmedi.

Muayenehanemdeki bir hastamızı evine yollamak için dakikalarca taksi beklemek zorunda kalınca ve her gelen taksinin dolu gittiğini görünce bu yoğurdun bolluğu nereden geliyor sorusu da aklıma geldi.

Kriz var diyerek keriz avına çıkarak vatandaşın kafasını bulandıran güçlü bir lobinin olduğu kanaatim gittikçe güçleniyor.

Yoklukla imtihan edilen kesimden nerede ise ses çıkmazken bu kesimin borazanını avazı çıktığı kadar öttürünce aklıma ayda yılda bir yumurtlayan tavuğun gıdaklaması geldi.