Yeni durumlar eski kurumlara karşı

Ortalama 200 yıldır, dünya siyasetini yönlendiren ülke olarak Amerika'yı görüyoruz. Karşısına, yeri geldi Nazi Almanya'sı yeri geldi Sovyetler Birliği, düşman olarak çıkarıldı. Amerika, bu iki düşmanının karşısında da başarı elde etti. Her iki mücadelesi de dünya siyasetinde daha çok söz sahibi olma ile sonuçlandı. Uzay başarıları, silah teknolojisindeki gelişmeler derken, karşısına dikilecek cesarette ülke de kalmayınca; bazen direk müdahalelerle bazen de ülkelerinin içişlerini karıştırıp bölgesel darbelerle istediğini elde etti. Dönüp geçmişe ne yaptı, diye baktığımızda, girdiği her coğrafyaya kan, gözyaşı ve ölüm götürdü. Avrupa'dan Asya'ya, Afrika'dan Güney Amerika'ya kadar, hangi ülke vatandaşına sorsanız, Amerika'nın yönlendirici gücü çekilse, ülkesinin rahatlayacağını ayağa kalkacağını söyleyecektir. Peki, işin aslı öyle mi Dünya tarihinde özellikle son 300 yıldır savaşlar ve mücadeleler devletler arasında görülse de işin kaymağını yiyen, o devletin vatandaşından ziyade zenginler olmuştur. 1500'lerden bu güne büyük ticaret şirketlerinin çıkarları, sürekli dünyanın bir yerinde savaşa neden olmuştur. O ülkelerin evlatları birbirini kırarken yer altı ve yer üstü zenginliklerine perde arkasından çöken büyük şirketler pastayı paylaşmıştır. Her büyük keşiften sonra, bu zenginler arasındaki kartlar yeniden dağıtılmış, ticarette ve siyasette sıfırlanmaların ardından, yeni dünya düzenleri oluşmuştur. Yeni dünyanın keşfi ve uzun menzilli yolculukların ardından Osmanlı hegemonyası çökertilmiş; Portekiz, Hollanda, İspanya ve İngiltere gibi deniz aşırı mücadelelere girebilen güçlü donanma ülkeleri ticarette ön plana çıkmıştır. Ardından gelen Sanayi Devrimi ile pusulanın yönü Amerika'ya kaymış. Sonuç olarak, Amerika büyük iç savaşlardan sonra hükümranlığını ilan etmiştir. Şimdi ise yeni bir teknolojik dönüşümün eşiğindeyiz. Dönüşümü sağlayacak olan teknoloji bulundu ve artık dünyanın buna göre şekillenmesi gerekliliği ön plana çıktı. Geçtiğimiz yüzyılın zenginleri, bu dönüşümün farkında oldukları için, madem dönüşeceğiz, "Büyük Sıfırlama" yı biz yaparız ve "Yeni Dünya Düzeni" ni tekrar biz kurarız mottosunda birleşti. Her yeni oluşacak düzende, bir önceki ticari ve siyasi kurumların yerle bir olması gerçeğini de göz önünde bulundurarak, kendi aparatları olan küresel kurumlarını kendi elleriyle yerle bir etme kararı aldılar. Tabi bunu yaparken, yeni dünyanın kurumlarını da inşa etmeyi unutmadılar. Eski düzenin en büyük aparatı, yani kurumu olan Amerika da bu değişimden nasibini almaya başladı. Yeni düzenin yükselen kurumlarının doğu ülkeleri olacağını da ufaktan açıklamaya başladılar. Bakalım bu aralar neler oluyor, bu zenginler dünyayı sıfırlarken Şu aralar esamesi okunmasa da dünya çapında tedarik zincirlerini kıracak bir Pandemi ilan edildi. Dünya ekonomisi kilitlendi. Amerika bunun sebebi olarak, Wuhan'daki laboratuvarı araştırırken bir de baktı, laboratuvarı fonlayan büyük Amerikan şirketleri ve Dr. Fauci... Tedarik zincirlerinin kırılması ile aslında konuyla en uzak bağlantısı olan dijital teknoloji sektörü en çok etkilenmiş sektör gibi gösterildi. Dünya çapında, özellikle de Amerika'da teknoloji şirketleri patır patır çalışanlarını işten çıkarma kararları aldı.Yine tedarik zincirlerinin kırılması bahane edilerek Amerika Merkez Bankası güya Amerika ekonomisini ayakta tutacağız dedi ve faiz artırdı. Faiz artırımı dünyanın diğer ülke ekonomilerini bir bir tokatlarken, birden Amerikan Tahvil piyasasını yerle bir etti. Amerikan tahvil piyasasının yerle bir edilmesi art arda 3 Amerikalı teknoloji sektörüne, çalışan bankayı iflas ettirdi ve bunun arkasının geleceği belli. Buna basit bir politika hatası gözüyle bakarsak, Amerikan bankaları bir hatadan ötürü battı diyebiliriz, lakin bu tahvil meselesinde Amerikan Finans şirketi JP Morgan'nın büyük etkisi olduğu görülüyor. JP Morgan'a