"Ne kadar bozulmuş bir dünyada yaşıyoruz, ya Rabbi!"!
Aynen böyle demiştin, "Yalnız Değilsiniz" romanında...
İlk okuduğumda, "İşte bu, demek ki, sadece ben değilmişim bozulmanın kokusunu duyan, çürümüşlüğü gören" demiştim! Daha sonrasında da "Yalnız Değilsiniz" filminin davetiyelerini satmıştım kapı kapı dolaşarak.
Merhum Yücel Çakmaklı Hocanın "Memleketim" ve "Güneş Ne Zaman Doğacak" filmlerinden sonra "Yalnız Değilsiniz" de mahallemize konuk olmuştu.
Dolmalıydı salonlar...!
Tıklım tıklım doldu da...!
Bozulmanın kokusu öylesine artmıştı ki, dayanamayıp, "Tebdili mekanda hayır vardır" deyip, İstanbul'un yolunu tutmuştum!
1996' nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanının, merhum Şenol Demiröz'ün kapısını çalmıştım. O da beni sana yollamıştı.
İlk karşılaşmamız...!
Oysa, ben Seni yapayalnız olduğum günlerde, "Yalnız değilsin..." deyişinden tanıyordum. Yüzünü görmemiş elini öpmemiştim, ama Seni çok iyi tanıyordum...
Gündüz Gazetesi köşe yazılarından...
Ben de haftada bir yazıyordum, Gündüz Gazetesi'nde !
Yalnızlığımı ilk sana dökmüştüm de bana, "Evlat insan hayatında bazı yıllar vardır ki, kapanmayan yaralar gibidir " demiştin!
Ağabey, yara kapanmasa da sızısını dindirecek merhem yok mudur" dediğimde de "Dua, çünkü dua her şeyin bittiği anda insanı güçlendiren, iki ayağının üstüne bastıran kuvvettir" demiştin!
Sonra da gönül dünyasının aktarlarını tanıştırdın bana, Hilmi Oflaz, Mehmet Niyazi Özdemir Ağabeyleri...