Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Serbestiyet sitesine geniş bir mülakat vermiş. Serbestiyet yazarları Yıldıray Oğur, Ali Bayramoğlu, Halil Berktay, Vahap Coşkun sorular sormuş, Davutoğlu cevaplamış
Mülakatta, 6'lı Masa oluşumunun onun bakışıyla Türkiye siyasetindeki anlamı, başarısızlığının analizi, Ak Parti iktidarının serencamı üzerine geniş değerlendirmeler var.
Ak Parti iktidarı dendiğinde şüphesiz kendisinin de "Başbakanlık" dahil farklı roller içinde görev aldığı bir yapı söz konusu. Bir dönem dış politikanın teorisyeni rolü de buna dahil.
Davutoğlu'nun Ak Parti ile fikri ideolojik yakınlık içinde olduğu, gençlik yıllarından beri bir tür "misyon" birlikteliği yaşadığı bir vakıa. "İslami ortak payda"nın akademik entelektüel ayağı Davutoğlu'suz değerlendirilemez.
Davutoğlu da bu aidiyeti reddetmez. İslam'ın "medeniyet krizi" yaşayan çağdaş dünyaya verebilecekleri üzerine kafa yorar. Fukuyama'nın "Tarihin sonu" çıkışı ile Batı'yı "nihai medeniyet safhası" olarak gören tezine eleştirel yaklaşır.
"İslamcı köken"den gelen bir kadronun Türkiye'de siyasi iktidarı üstlenmesinin tarihi ve önemli bir sınama olduğunu bildiğini, o sebeple bu süreçte üzerine düşen sorumluluğu üstlenmenin görev olduğuna inandığını düşünürüm.
Aradan 20 yılı aşkın bir zaman geçti ve bu süre, "Dini" bir tanımlama yerine "Muhafazakâr demokrat" diye nitelenmeyi tercih eden bir kadronun o sınavda nerelere geldiğini gelebildiğini irdeleyebilecek bir zaman dilimini oluşturuyor.
Davutoğlu, bu süre içinde, üstelik Başbakanlık yaptığı dönemde Ak Parti'den ayrıldı, yeni parti kurdu ve Ak Parti'ye muhalefet çerçevesinde, bir sandalyesinde CHP liderinin oturduğu Masa'nın paydaşı oldu. Solcu, milliyetçi, muhafazakâr paydaşların yanında muhafazakâr diye nitelenen bir paydaş. Bu buluşmayı, ülkede oluşan fay hatlarının tamirinde önemli bir gelişme olarak gördü.
Türkiye'nin geldiği noktada "iktidardaki muhafazakârlık" tartışılıyor, "muhalefetteki muhafazakârlık" tartışılıyor. Hatta yalnız "siyasetteki muhafazakârlık" değil, siyasetin kapsayıcılığı ölçüsünde "bütün hayat alanlarındaki muhafazakârlık" tartışılıyor.
Tartışma muhafazakârlık kelimesinin esnek çerçevesinde yürüyor gözükse de, doğrudan ülke kimliğinin asli unsuru bilinen dinin, İslâm'ın tartışıldığı bir noktaya doğru genişliyor. Ayrıca kimi zaman gençler boyutunda ifade edile de inanç konularının tartışıldığı, bu tartışmaların İmam Hatipli gençleri bile etkisi altına aldığı ifade ediliyor.
Davutoğlu işte bu yöndeki soruları da cevaplandırmış. Dün Mustafa Karaalioğlu'nun yazısında paylaştığı geniş alıntıları okudunuz. Şu kısmını ben de alayım:
"Başta 'önce insan' diye çıkılan yol 'devlet için insanımız feda olsun' istismarına, 'önce ahlak ve maneviyat' ilkesi 'önce güç, çıkar ve iktidar' fırsatçılığına evrildi Muhafazakâr semboller, milliyetçi sloganlar ve laik seremoniler eşliğinde kökleşmeye çalışan bu otoriterliğin ana unsuru Allah'ın insana bahşettiği aklı, iradeyi, onuru ve şahsiyeti yok sayması ve soyut bir 'devlet' varlığına feda etmesidir."
"Bizi esas hayal kırıklığına uğratanlar ise iki yüzyıllık zihni ve sosyal birikim üzerine oturan bir iktidarı sürdürebilmek için bütün o birikimin zihnî ve insanî mirasının tarumar edilmesine sessiz kalan kanaat önderleri, ilim adamları, aydınlar, vakıflar ve sivil toplum kuruluşlarının nihai kertede değer ve ilke odaklı değil güç-odaklı bir tavır takınmış olmalarıdır."