"Ekmek elden gidiyor" desem ne anlarsınız..

Geçen yaz ormanlarımızda çıkan yangınlarla kavrulmuştuk!.. İdare edenlerin beceriksizlikleri, basiretsizliği acımıza acılar katmıştı. Bu yaza da buğday tarlalarında çıkan yangınlarla başladık!.. Diyarbakır, Mardin, Osmaniye, Tekirdağ, Aydın, Bursa, Gaziantep... Dünya buğday krizi yüzünden inlerken Türkiye'de peş peşe buğday tarlaları yanıyor. Şüphe uyandırmaması mümkün mü.. Medyanın hali ortada!.. Herkolog uzmanların, oradan yeni bir talimat gelene kadar ellerine tutuşturulan gündemlerin dışına çıkmalarına imkan yok. Aradım, taradım; bu işin ciddiyetinin farkında olan var mı diye... 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü'nden Prof. Dr. Alaeddin Yalçınkaya'nın, "Buğday Tarlası Yakanlar ve Pasaport Yırtanlar" başlıklı makalesine rastladım. Oldukça uzun bir yazı ama lafa gelince "beka" diye ortalığı yıkanların kulaklarını çınlatacak kadar önemli!.. O yazıdan bazı alıntılar yapacağım, dileyen tümümü internetten okusun. Bakın bakalım benimkisi de boş bir kuruntu muymuş!.. -Modern terörizmin halkı galeyana getirme, hedeftekileri ortadan kaldırma, toplumsal olaylarla sesini duyurma gibi birçok türleri bilinmektedir. Bu süreçte güvenlikli askeri birimlerden çok yumuşak hedeflere yönelme söz konusudur. İstasyonlarda, statlarda, sinemalarda, caddelerde patlatılan bombalar gibi. Eylemler öncesinde başka devletlerin desteği ile masraflı bir eğitim dönemi olabilir. Yunanistan Lavrion kampında eğitilmiş teröristlerin Türkiye'de birçok yerde orman yangını çıkartmaları, terörizm tarihinde ilklerindendir. Tam da hasat zamanı gelmiş, altın sarısı bereket deryalarını yangın yerine çevirmek, zeytinlikleri tutuşturmak da bu çirkinlikler tarihinde ilklerden olarak karşımıza çıkmaktadır. -Son haftalarda birçok ilde buğday tarlaları yangınının izahı mümkün değildir. Anız yangını olarak bilinen felaketler, hasat sonrasında kalan bitki artıklarından kolayca kurtulma mantığına dayanmaktadır ki hedefteki kuru ot yığını bir müddet sonra kontrolden çıkabilir. Halbuki tam da hasat öncesinde buğday tarlalarının yanması bugüne kadar bilinen bir şey değildir. Dünya gıda krizi eşiğinde iken, Ukrayna limanlarından gelecek hububat gemileri engellenirken, benzer hadiseler yüzünden çığırından çıkmış enflasyon devleşirken, bu yangınlar konusunda çok daha fazla kafa yormak, derin tahkikatlar yapmak gerekmektedir. Mesela geçen seneki orman yangınları üzerine ciddi tedbirler alınmış, önemli noktalar insansız hava araçlarıyla sürekli kontrole tabi tutulmuş, birçok ormanlara girişler yasaklanmıştır. Halbuki buğday tarlaları için böyle bir tedbir mekanizması söz konusu değildir. -Gittikçe farklı cephelerinin belirginleştiği düzensiz göçmenler konusunun insanlık tarafı ile güvenlik sorunu arasındaki tereddütler, günlük siyasetin ötesinde ülke ve bölge huzurunun geleceğini tehdit etmektedir. Gelinen nokta itibariyle bir şekilde çatışmalardan, harabelerden, bir anlamda ölümden kaçarak sığınanların, güvenli bir şekilde kendi yurtlarına, hanelerine dönmesini herkes arzu etmektedir. Sorun ise bu insanların kendi rızalarıyla dönüp dönmeyeceklerinde, dönmek istemeyenlere karşı uygulanacak politikalarda kilitlenmektedir. Bundan daha önemlisi ise ülkemizdeki yabancıların ne kadarının gerçekten canını kurtarmak, ne kadarının gerçekten ucuz işlerde çalışarak bir şekilde kazandığı üç beş kuruşla ailelerine destek olmak için sınırları aştığı noktasına kilitlenmektedir. -Gerçek kimliğini veya misyonunu gizleyenlerin ne kadarının orman yangınlarında görev aldığı, ne kadarının toplu taşıma araçlarında kadınları kameraya alarak toplumsal çatışma zemini hazırladığı, ne kadarının buğday tarlalarımızı yaktığı, ne kadarının çok daha derin projelere ve provokasyonlara hazırlandığını zaman gösterecektir.