Makam-mevkiye aldanma

Bugün Arpaemini-zade Mustafa Sâmî'ye ait bir beytin gölgesinde sizlerle sohbet etmek arzusundayım. Sâmî diyor ki: "Refî isen de göğüs germe, zîr-i pâyine bakNühüfte lağmı hayâl et, hisara aldınma." (Makam-mevkiin ne kadar yüksek olursa olsun gururlanma, önüne bak. Olur ya sen yükseklere bakarken bir lağım çukuruna düşebilirsin.) Maalesef, tarihçi Râşit'in de dediği gibi insanların makam-mevkileri yükseldikçe tavır ve hareketleri değişiyor. Yani koltuk sarhoşu oluyorlar: "Erbâb-ı devletin görüp evzâın anladımRâşid, edermiş âdemisahbâ-yı câh mest." Oysa kişi, ne oldum dememeli, ne olacağım demeli. Yukarıya değil, önüne bakmalı. Hatta dönüp bir de arkasına bakmalı. Geride iyi bir ad bırakabilmenin yolu nereden geldiğini, nasıl geldiğini unutmamaktan geçer. Bu konuda ara sıra örnek verilen "Mahmud u Ayaz" hikâyesi meşhurdur: Mahmud u Ayaz... Rivayet ederler ki av esnasında susayan Gazneli Sultan Mahmut (ö. 1031) bir Türkmen evine uğrar ve karşısına çıkan gençten bir tas su ister. Kılık kıyafetinden önemli birisi olduğunu anlayan genç: "Efendim, siz buyurun, oturun. Babam suya gitti, şimdi gelir" der. Ve biraz sonra içeriden bir tas su getirip Sultan Mahmut'a verir. Sultan, suyun yeni getirilmediğini anlar ve gence niye böyle bir şey yaptığını sorar. Genç: "Efendim, terliydiniz, hemen suyu getirseydim, soğuk su sizi hasta edebilirdi. Onun için biraz geciktirdim" der. Sultan Mahmut, "Ayaz" isimli bu gencin zeki birisi olduğunu anlar ve alıp "saray"a götürür. Talim terbiyeden sonra Ayaz hızla yükselir ve Gazneli Mahmut'un veziri olur. Tabii ki rakipleri boş durmayacaktır. Vezir Ayaz, sarayın bir köşesine mütevazı bir kulübe yaptırmış, her sabah oraya girer çıkarmış. Bunu fırsat bilen rakipleri "Hazinenin paralarını bu kulübeye taşıyor" diye Ayaz'ı Sultan'a şikâyet ederler. Bunun üzerine Sultan Mahmut bir sabah kulübenin arkasına saklanır ve Ayaz içeri girer girmez hemen peşinden o da girer. Bakar ki içeride eski yırtık bir elbise ve bir çift çarıktan başka bir şey yok. Gazneli Mahmut, bu manzaranın hikmetini sorduğunda Vezir Ayaz'ın verdiği cevap şöyledir: "Efendim,