Eski kitaplarda neler var

"Bu Vatan Kimin" şiiriyle tanıdığımız Orhan Şaik Gökyay (ö. 2 Aralık 1994), HİSAR dergisinde "Kitaplarda Neler Var" ana başlığı altında yazdığı makalelerde eski kitapları ve yazarlarını tanıtır, onlardan nakiller yapardı. Orhan Şaik'in vefat yıldönümü münasebetiyle biz de bugün hocayı hayırla yâd ederek ondan aldığımız ilhamla eski bir kitapta gördüğümüz güzel bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyoruz. Orhan Şaik Gökyay, söz konusu makaleler serisini takdim ederken şöyle diyordu: "Türk edebiyatında, Osmanlılar çağında, her konuda yüzlerce kitap yazılmıştır. Bu kitapların, dilleri bir yana, çoğunda günümüz okuyucusu için de, ilgi çekecek nice sayfalar vardır. Bu dizide, ben, bir yandan bu tür kitapları, onların konularını ve yazarlarını, tarih sırası gözetmeden, kısaca tanıttıktan sonra, seçtiğim birtakım örnekleri sunmak istiyorum. Okuyacak olanlara yararı dokunacağını umarım. Bunları anlaşılır bir dille vermek amacını güdüyorum. Bundan dolayı, ele aldığım kitapların diline sıkı sıkıya bağlı kalmaktansa, gerek duydukça, bu parçaları bugünün anlatımına yaklaştırmayı, daha doğrusu bugünün diliyle vermeyi yeğ görüyorum." (bkz. HİSAR, Sayı:169 244, Ocak 1978, s. 5). Görüldüğü gibi hoca, eski metinleri sadeleştirerek vereceğini söylüyor. Nitekim öyle yapmıştı. Hatta o, 17. yüzyıl düşünürlerimizden Kâtip Çelebi'nin (ö. 1657) bazı eserlerini de aynı metotla sadeleştirip yayınlamıştı. Şunu hemen belirtelim ki bir eseri sadeleştirmek belki günümüz okuyucusunun bilgi edinmesi bakımından faydalı olabilir ama sadeleştirilmiş metin o eserin müellifinin söylediğini hiçbir zaman tam olarak yansıtmaz. Dolayısıyla biz sözünü ettiğimiz hikâyenin önce orijinal metnini Latin alfabesine çevirerek sunacağız, sonra da tarafımızdan sadeleştirilmiş şeklini vereceğiz. İsteyenler hikâyenin sadeleştirilmiş haliyle yetinebileceği gibi arzu edenler metnin orijinaliyle karşılaştırarak hikâyede vurgulanmak istenen espriyi daha iyi anlama yolunu tercih edebilecekler. HİKÂYE "Bir derviş mülûk-ı Abbâsiyeden Vâsık Bi'llâh dergâhına geldi. Ve hâcibe dedi ki halifeye söyle bana yüz bin dirhem versin. Hâcib meblağı isti'zâm ve dervişin bî-mehâbâ talebine müteaccibâne güldü. Derviş dedi ki niye gülersin Hâcib dedi ki senin bu makâm-ı vâcibü'l-ihtirâmda lâğına. Derviş dedi ki bana taleb, sana iblâğ ve halifeye semâ' ve Rabb-i kadire teysîr. Hâcib dervişin matlûbunu ve miyânelerinde cereyân eden kelâmları huzur-ı halifeye arz etti. Halife bir mikdar tefekkürden sonra dervişin istediğini tamamen verin ki ol taleb etti, sen iblâğ ettin ben işittim. Lâyık değildir ki taksir