Peygamber Efendimiz'le hicret edenlerden olmak

Müslümanların darülislâm'ı inşa etmek, Allah'ın buyruklarını yaşatmak ve böylece şerefli ve hür olmak üzere Medine'ye yürüdükleri Hicrî 1444 yılındayız. Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm Peygamberliğinin on üçüncü yılının ilk ayı Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret eder. Bu ulvî kararın peşinden evini, malını, ailesini, akrabasını, bütün varlığını Mekke'de bırakan ilk Müslümanlar dîn-i İslâm için hicret etmeye başlarlar. îmanın en yüksek derecesinde bir hicrettir ki, Mekkeli kâfirler bile şaşırırlar. Hazret-i Ömer kılıcını kuşanır ve bütün müşriklere meydan okur. "İşte ben dînimi korumak için Allah yolunda Hicret ediyorum. Analarını ağlatmak, karılarını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyenler önüme çıksın..." diyerek Hicret edenlere şevk verir. O KUTLU ZAMANDA YAŞASAYDIK BAHTİYAR OLURDUK Hazret-i Peygamberimizi karşılayanların içinde olmak nasıl bir hâldir Ah, O kutlu zamanda yaşamış olsaydık! Hazret-i Peygamber Efendimiz'in yola çıktığı duyulunca, Medineliler karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp beklerler. Ümitlerini kesmek üzere iken bir Medineli beyazlar giyinmiş bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğu ve "İşte günlerdir yolunu beklediğimiz devletli geliyor" diye seslenir. Medineliler bayram sevinci içinde yollara dökülürler ve Kubâ köyünde karşılarlar. Resulûllah bir mescid yaptırır ve burada namaz kılar. Sonra Medine'yi teşrif eder. Yer gök, çocuk, kadın, bütün Medine halkı "Allah'ın elçisi geldi" diye sevinç nâraları atarlar. HİCRET YOLCULUĞUNDA PEYGAMBERİMİZİN ÇADIRINA KOMŞU OLMAK Peygamber Efendimiz'in nûrundan kalpleri kamaşarak sevinç çığlıkları atanlardan biri olmak ve sonra cezbeye kapılmak nasıl bir aşk hâlidir O'nu (s.a.v.) karşılayan kutlu çocukların arasında olsaydık, ah! Çöl semasının altına kurulan çadırına komşu olanlardan, çadırında kalpten kalbe neler konuşulduğunu dinleyenlerden olsaydık, bahtiyar olurduk. Hicret yolculuğunun sonunda ve çöl sıcağının altında serinlik veren çadırların sakinlerinden biri olmak ve kalp kulağını âlemlerin Efendisi Hazret-i Peygamberimizin bulunduğu çadıra tutmak, ömründe bir kez dahi kahkaha ile gülmemiş mahzun Peygamber Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâmın çadırına yakın durup mübarek sohbetlerinden bir kelime duymak nasıl bir ulvî cezbedir Âyet üzere çıktığı Hicrete dâhil olabilmenin rüyasını görmek bile bahtiyarlıktır. Hicretin en hüzünlü ânı ve son durağı olan bir çöl akşamında iki cihanın güneşi Hazret-i Peygamberimizin yanında olmak nasıl bir ulvî hâldir, yaşasaydık, ah! "Adı güzel kendi güzel" Peygamber Efendimiz'in hicretine katılmak, sonra aşktan ve îmandan yanmak... Hicretinde bir yolcu olmanın bahtiyarlığını yaşayanların kalpleri ve gönülleri nasıl bir aşkla yanmıştır Meleklerin, hayâsına gıpta ettiği, mazlumların ve sâdıkların peygamberi Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâmın hicretinde bir yolcu olmanın idrak ve îmanını yaşayanlardan olsaydık! HİCRET TAGÛTÎ OLANDAN ULVÎ OLANA İLTİCADIR İçimizde her an hicret aşkı olmalı. Kalp ve gönül yoluyla da yapılır, bedenle de... Müslüman, kalbini ve dimağını yanlış fikir ve inançlardan hicret ettirdiği gibi, bedenini de bâtıldan lâdinî olandan, kötülükten, haramdan hicret ettirir. Hicret dünyevî bilgilerden Allah bilgisine, modern bilim cehaletinden İslâm ilmine geçiştir; nefsimizden, mâsivadan, denî olandan kaçıp arınmak ve takva sahibi olmaktır; dîn-i mübine uymayan amellerden, fikirlerden, günahlardan sıyrılarak yalnızca Allah'a